Header Ads


EGE VE YUNAN TARİHİ ARİF MÜFİD MANSEL



EGE BÖLGESİ YE YUNANİSTAN'IN COĞRAFYA DURUMU


Ege denizi ve bölgesi, deniziyle çevrilen veya sınırlanan ada ülkeleri Asya ve Avrupa kontinanları kıyılarını, yani Yunanistan, Makedonya ve Trakya'nın doğu, Anadolu'nun ise batı ve güney-batı kıyılarını içine alan bölgedir. Deniz bu bölgenin çeşitli bölümlerini birleştirmekte büyük rol oynamaktadır. Mısırlı'ların Ege kavimlerini "deniz kavimleri" olarak göstermeleri coğrafi bir realiteyi açığa vurmaktadır. Ye gerçekten en eski çağlardan beri Ege denizi'nin yalnız birleştirici bir rol oynamakla kalmayıp topraklarının büyük bir kısmı verimsiz ve iklimi genellikle kurak olan bu bölgede oturan insanların geçimini sağlamakta da etkili olduğu görülüyor. İşte bu nedenden iç ülkelerde oturan kavimler daima Ege kıyılarına inmek ve deniz ürünlerinden faydalanmak yollarını aramışlardır. Ege kıyılarının çok girintili çıkıntılı olması, iyi korunmuş sayısız liman ve koylara sahip bulunması, denize doğru uzanan sıra dağlar arasında verimli vadilerin yer alması, iki kontinan arasında jeolojik bir çöküntünün kalıntıları olan çeşitli büyüklükte birçok adaların bulunması, böylece Ege denizi'nde kara görmeyen hemen hemen hiçbir nokta bulunmaması deniz ulaşımını, dolayısiyle Asya ile Avrupa arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkileri kolaylaştırmakta başlıca etken olmuştur.
Ege ve Yunan Tarihi Arif Müfid Mansel, Kitap Kapağı Türk Tarih Kurumu Ankara 1999



Ege bölgesi genişliği hiçbir yerde 400 km. yi aşmayan bir dörtgen şeklindedir. Kuzeyi Trakya kıyıları, Boğaz'lar ve Truva bölgesi, güneyi Rodos, Karpatos, Girit ve Kitera adalarıyla sınırlanmış olan bu bölgenin içinde birçok ada vardır. Trakya ile Aiolya kıyıları arasında Tasos (Taşoz), Samotrake (Semendirek), İmbros (İmroz) ve Lemnos (Limni), bunların güneyinde Sporad'lar ve Anadolu'ya yakın bir yerde Lesbos (Midilli), Attika ile Karya kıyıları arasında ise Kiklad adaları yer almış bulunmaktadır. Batıda Evboia (Eğriboz), doğuda Khios (Sakız), Sa-mos (Sisam) ve Kos (İstankÖy) adaları gerek Yunanistan'ı, gerek Anadolu'yu denize doğru uzatmakta ve bu iki kontinan arasındaki mesafeyi kısaltmaktadır. Şu halde Ege denizi kavimlerin bir kontinandan diğerine geçmeleri için doğal bir yoldu.

Ege bölgesi kıyıları, adaları ve deniziyle bir bütün olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat aşağıda göreceğimiz gibi bu bölge yalnız coğrafya bakımından değil, kültür ve ekonomi bakımından da bir bütün meydana getirmiştir.

EGE VE YUNAN TARİHİ Kitabından Ege bölgesi ve Yunan anakarasını gösterir harita

Bununla beraber bu "bütün" sözcüğünden Ege bölgesinin dış etkilere tamamiyle kapalı bir bölge olduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Bütün bu bölge pek eski çağlardan beri komşu ülkelerle siyasal ve kültürel ilişkilerde bulunmuştur. Anadolu'nun batı kıyıları Ön Asya'dan gelen büyük kervan ve ticaret yollarının sonuna rastladığı gibi Balkan yarımadasının, Akdeniz'in diğer iki büyük yarımadası gibi, iç ülkelerden sıradağlarla ayrılmamış olması Yunanistan'ın iç Avrupa ülkeleriyle her zaman ilişkiler kurmasını mümkün kılmıştır. Girit ve Yunan ülkesinin batısmdaki bazı adalar Ege bölgesinden gerek Mısır'a, gerek İtalya'ya doğal bir köprü meydana getirmekte, Truva'nın kendilerine önemini borçlu olduğu Boğaz'lar ise Karadeniz ülkeleriyle Ege ülkeleri arasındaki bağları sağlamakta başbca rolü oynamaktadır.

Yunanistan
Yunanistan son derece engebeli bir ülkedir. Derin koylar ve körfezler her taraftan karaların içine girmekte ve oralarda yaşayan insanları denizciliğe alıştırmaktadır. Ülkenin içi ekser hallerde kuzeyden güneye inen, yalnız orta Yunanistan'da kısmen doğuya kıvrılan ve Ege adaları üzerinden Anadolu yönünde uzanan yüksek dağlarla kaplıdır. Bu suretle bazen birbirinden 2500 m.yi bulan yüksekliklerle ayrılmış, aralarında birçok hallerde geçilmesi güç geçitler sayesinde birbirine bağlanan ince uzun vadiler meydana gelmekte, hattâ bazan bu vadilerin bile birtakım sıra tepelerle çeşitli bölümlere ayrıldığı görülmektedir. İşte bu suretle Yunan ülkesi dağlar arasına sıkışmış türlü büyüklükte kantonlara sahip olmuştur. Yalnız bazı büyük vadiler ve düzlükler kuzeyde Makedonya ve Tesalya'da, orta Yunanistan'da Boiotya ve Attika'da, Peloponnes'te ise Argolis, Lakon-ya ve Mesenya'da olduğu gibi oldukça büyük devletlerin meydana gelmesini mümkün kılmıştır. Yunanistan'ın coğrafya bakımından bu parçalanmış durumu bu ülkenin siyasal bakımdan da irili ufaklı devletlere bölünmesinde başlıca etken olmuştur.

Yunanistan'ın jeolojik karakterinin bir sonucu bu ülkenin bazı yerlerinin son derece fakir ve geniş ölçüde tarım yapılamıyacak kadar verimsiz oluşudur. Belki Eski Çağda dağlar ve tepeler bugünkü kadar çıplak değillerdi, fundalıklar ve ormanlarla kaplıydılar. Fakat Yunan ülkesinin asıl verimli yerleri dağlar arasına sıkışmış olan, ya da denize doğru açılan ırmak vadileri olmuştur.

Bu durum Yunanistan'ın kültürel gelişimi üzerinde de etkiler yapmıştır. Nitekim bu ülkenin doğuya, yani Ege Denizi'ne açılan vadileri ve düzlükleri Anadolu'dan gelen feyizli etkilere uğramış ve bu yüzden pek erken birtakım yüksek kültürlerin beşiği olmuş, daha az girintili çıkıntılı olan batı Yunanistan ve Trakya kıyıları ise, kültür bakımından, doğu bölgelerine kıyasla daima geri kalmıştır.



Anadolu'nun batı kıyıları, Yunanistan'dakiler kadar batı kıyıları olmamakla beraber, yine bir hayli iyi korunmuş koy ve limanlara sahip bulunmaktadır. Bu ülkenin sıradağları birbirine paralel olarak batı kıyılarından içerlere doğru uzanmakta ve aralarında Kaikos (Bakırçay), Hermos (Gediz), Kaistros (Küçük Menderes) ve Maiandros (Büyük Menderes) gibi büyük ırmaklar tarafından sulanan ve kıyılara kadar uzanan geniş ve verimli vadiler kapsamaktadır. Bu coğrafî durum bir taraftan çeşitli vadilerde kurulan şehirlerin aralarında ilişki kurmalarını güçleştirmiş, buna karşılık bu şehirlerin iç bölgelerle kültürel ve ekonomik ilişkilerde bulunmalarını kolaylaştırmıştır. Fakat bu kıyıların gerisinde güçlü bir devlet kurulunca bu devlet daima vadiler yoluyla denize ulaşmak çarelerini aramış, bundan ötürü bu vadelerdeki şehirlerin bağımsızlığı için büyük bir tehlike olmuştur.

Ege Adaları: Asya ile Avrupa kıyıları arasında yer alan adaların en önemlisi Girit tır. Ege bölgesinin güney sınırında bulunan ve yaklaşık olarak 250 km. uzunluğunda ve ortalama 50 km. genişliğinde olan bu da, arada köprü görevini gören birtakım adalar sayesinde, bir taraftan Peloponnes'e, diğer taraftan  anadolu'nun batı ve güney-batı ve Afrika'nın kuzey kıyılarına bağlı bulunuyordu. Girit bütün bu ülkelere  unların kültür etkileri altında kalabilecek kadar yakın, fakat bunlardan gelecek düşman akınlarını  nleyebilecek kadar uzaktı. Aynı zamanda pek engebeli araziye sahip olmakla ve batı-doğu yönünde uzanan sıradağlar tarafından biri kuzeyde diğeri güneyde olmak üzere iki büyük bölüme ayrılmış bulunmakla  beraber, yoğun bir nüfus besleyebilecek ve başlı başına bir uygarlık yaratabilecek kadar büyüktü. İşte Eski  çağda "mutluluklar adası"olarak gösterilen Girid'in Akdeniz'de aldığı hu emsalsiz yer adanın bir taraftan doğu, diğer taraftan batı etkileri altında kalmasına ve hayranı olduğumuz yüksek ve orijinal bir uygarlık ortaya koymasına yol açmıştır.

Büyük bir kısmı iyi korunmuş limanlara sahip olmakla beraber küçük, susuz ve çorak olan Ege adaları arasında bazıları doğudan batıya giden ya da kuzeyden güneye inen deniz yollarının düğüm noktalarında bulunduklarından ötürü önem kazanmışlardır. Birinci gruba giren adalar arasında Delos, ikinci gruba girenler arasında ise obsidyan taşı kapsayan Melos, içinde mermer ocakları bulunan Paros ve Naksos veya altın madenleriyle ün kazanmış olan Sifnos gösterilebilir.

Ege iklimi Karalarını ve adalarını kısaca gözden geçirdiğimiz tüm Ege bölgesi tipik bir Akdeniz iklimine sahiptir. Yazlar genellikle sıcak ve yağmursuzdur. Bazı ülkelere Mayıstan Ekim ayına kadar hemen hemen hiç yağmur düşmemektedir. İşte bundan ötürü yazın akar suların bir kısmı kurumakta, vadelerdeki bitkiler sararmakta ve bütün bu yerleri kalın bir toz tabakası kaplamaktadır. Fakat en sıcak günlerde dahi kuzey rüzgârları (meltemler) eksik olmamakta, havayı berraklaştırmakta ve serinletmekte başlıca etken olmaktadır. Bazen hiçbir bulut görünmek sizin haftalarca, hattâ aylarca sürüp giden güneşli günler insanları evlerinden dışarıya çıkmağa davet etmekte, bunların sık sık birbiriyle görüşmelerini mümkün kılmakla kolektif hayatın meydana gelmesini sağlamaktadır.

Genellikle yumuşak geçen kışlar bu durumu değiştirmemektedir. Sürekli kar ve don dönemleri alçak bölgeler için bahis konusu değildir. Yalnız iç dağlar ve yaylaların kontinantal bir iklimi vardır. Kışın fırtınası bol olan Ege bölgesinde soğuk kuzey rüzgârlarını (poyraz) yağmur getiren ılık güney rüzgârları (lodos) izlemektedir. Yağmur bu mevsimde bol, hattâ sağanak halinde yağmakta, çok defa derelerin ve ırmakların taşmasına sebep olmaktadır. Fakat güneş kışın da ışıklarını yaymakta çok cömert davranmaktadır. Meselâ Atina'da ortalama olarak yılda güneşsiz yalnız üç gün kaydedilmektedir. Sonbahar yağmurlarıyla biraz dirilir gibi olan tabiat kışın derin bir uykuya dalmakta, ilkbaharda ise kısa bir süre için dağlar ve bayırlar zümrüt gibi yeşil bir bitki örtüsüyle örtülmektedir. Fakat Ege'nin kireçli toprakları kışların cömertçe bahşettiği yağmur sularını tutamamakta, ilk yaz sıcakları tabiatı sarartmakta ve kurutmakta gecikmemektedir.

Ege ikliminin bu yumuşaklığı bütün bu ülkelerde yaşayan insanlar üzerinde sürekli etkilerde bulunmuştur. Sert iklimli kuzey ülkelerinde yaşayan haşin insanların ya da zengin güney ülkelerinin gevşetici ılık iklimi altında enerjilerini kaybeden kavimlerin tersine olarak Egeli'ler faal, müteşebbis ve enerjik, fakat aynı zamanda ülkelerinin fakirliğini anlamış insanlar olarak kalmışlar, yüksek bir uygarlık düzeyine erişmiş olan doğu kavimlerinin etkilerini hazmetmek, fakat bunlara kendi kültür elemanlarını katmak suretiyle başlı başına orijinal kültürler ortaya koymuşlardır. işte Ege kavimlerinin meydana getirdikleri uygarlıkların ve tarihin incelenmesi bu kitabımızın konusu olacaktır.





Kaynak:Ege ve Yunan Tarihi, I
Sayfa 1-5 Türk Tarih Kurumu Ankara 1999

Hiç yorum yok

www.arkeoloji.biz. Blogger tarafından desteklenmektedir.