Header Ads


Bergama ve çevresine mitolojik bir yolculuk: Zeus Sunağı



Mysia bölgesi, İzmir’in kuzeyi ile Marmara denizi arasına yayılan Kuzey Batı Anadolu’dur. Bu topraklar Anadolu’da kültür diye adlandırdığımız insanlığın geçmişine ilişkin birikimlerin ilk filizlendiği, serpildiği yerlerin başında gelir. M.Ö. 2000’li yıllardan sonra Hitit’lerin bıraktığı yazılı belgelerden tanıdığımız Luvi’ler, bu bölgede derin izler bırakmıştır. 

Luviler ve Ege Denizi

Luvi'ler kimdir sorusunun cevabı: İlkçağlarda Ege Denizinin iki yakası olan Güney ve Batı Anadolu’da yoğun olarak yaşadıkları bilinen Luviler, Anadolu’nun ilk halklarından biridir. Luvi sözcüğünün bu insanların dilinde “Işık İnsanları” anlamına geldiği sanılıyor. Bölgenin önemli kentlerinden Pitane/Çandarlı Nekropol’ünde, antik mezarlıkta bulunmuş, kireç taşından yapılmış bu heykel, Mysia’nın en eski, en güzel biçimli yontuları arasındadır. ”Kouros” adı verilmiş ve M.Ö. VI. yüzyıla tarihlenmiştir. Pitane nekropolünde 1958'de bulunup bugün Bergama Müzesinin baş köşesini süsleyen kuros/heykel, 1959'da  arkeolojik kazıların başlamasını sağlamıştır. Şuan bir çok müzede sergilenen antik Çandarlı eserleriyle birlikte çıkarılan pişmiş toprak lahitler, Çandarlı'da bir okulun bahçesinde uzun yıllar kaderlerine terk edilmiş bir halde bekletildiler. 

 Pitane/Çandarlı Nekropol’ünde, antik mezarlıkta bulunmuş, kireç taşından yapılmış bu heykel, Mysia’nın en eski, en güzel biçimli yontuları arasındadır. ”Kouros” adı verilmiş ve M.Ö. VI. yüzyıla tarihlenmiştir.

Pitane ve Arkesilaos "Hiçbir şeyin doğruluğu kesin değildir."
Bergama Müzesinde sergilenen omuzuna şal atmış bu çıplak erkek atleti, Homeros’un dediği gibi “Her zaman birinci gelmek ve başkalarına örnek olmak için“ koşmaktadır. Kalıcı yontuları yapılacak kadar kutsaldı antik çağda yarışmacılar. Bergama Krallığının Kuruluşu Bergama Krallığının yükselişi ile Anadolu’ya hakim olan Pergamon’lular uzun süre suskun kalmış Pitane’yi yönetimleri altına alırlar. Bu dönemde bu topraklarda bir yıldız yükselir; ozan ve düşünür Arkesilaos (M.Ö. 315-245). Arkesilaos, Platon’un Atina’da kurduğu ve ölümünden sonra yeni düşünceler üretememiş felsefe okulu Akademia’nın başına geçer. 

Helen dünyasında uzun süre tartışılacak “Hiçbir şeyin doğruluğu kesin değildir. Bir konu hakkında doğruluk derecesine göre karar vermek gerekir. Dialektik, tartışılan her sorunda karşılıklı görüşleri savunma sanatıdır” şeklindeki görüşleri ortaya atar. Ozanlık yanı da güçlü olan Arkesilaos’un Bergama’ya ilişkin bir şiiri günümüze değin gelir. Doğduğu toprakların insanlarına şöyle seslenmektedir Arkesilaos: “Bergama yalnız asker gücüyle değil, atları ile de ünlüdür, Eğer bir ölümlü insan Tanrılar Tanrısı Zeus’un muradını Dile getirebilseydi, diyeceği şu olurdu: Bergama geleceğe Daha büyük şan ve onurla girecektir.” Arkesilaos’un bu seslenişi, Eumenes I’in (263-241) yeğeni Attalos’un kazandığı olimpiyatlardaki “atlı araba“ müsabakaları için söylenmişti. Bu dönemde Eumenes’in küçük prensliği, dünya medeniyet aleminde tanınan ve sayılan bir devlet olma yolundaydı. 

Soter Attalos I " Yılmaz ve yenilmez diye ün salan Galatlar'ı yenen Kral"

    Eumenes’in ölümünden sonra yerine geçen Attalos I, (241-197) Galatların saldırısına maruz kalınca askerlerinin inancını yükseltmek için kurban kesip tanrılara sığınmayı uygun buldu. Bir kahin, avucuna ters yazılan Nike (zafer) kelimesini, savaştan önce kesilmesi gereken bir kurbanın ciğerine gizlice mühür gibi basarak askerlerin önünde okudu. Topluluktan “Zafer Kralındır” sözleri yükseldi. Savaş Tanrıçası Athena’nın zafer getireceğine, tanrıların başı Zeus’un düşmana yıldırımlar yağdıracağına ve diğer bütün tanrıların Bergama’yı koruyacağına inanıldı. Bu inançla Galatların bütün hücumları kırıldı. Yılmaz ve yenilmez diye ün salan Galatlar savaş meydanından çekildi, böylece Kaikos Savaşı zaferle sonuçlandı (M.Ö.241). Bergama’da zafer takları kuruluyor, her tarafta şenlikler yapılıyordu. Atina Akropolünde de zafer büyük törenle kutlanacaktı. Halk Attalos’a Soter (kurtarıcı) adını vererek onu yarı tanrı saydı. Attolos kral ilan edildi. Bu zafer bir halk efsanesine dönüştü. Amon, nasıl Büyük İskender’in oğlu sayıldıysa, Attalos da bir nehir tanrısının (Kaikos’un) oğlu sayıldı. 

Berlin Pergamon Müzesinde Zeus Sunağı
MÖ 170 yıllarında Kral II. Eumenes tarafından yaptırılan Bergama Sunağı, bu yeni şehrin en önemli anıtıydı ve kilometrelerce uzaktan görülebiliyordu. Athena tapınağının altındaki terasta kurban sunağı bulunan bir kült merkeziydi. Özelliği, sunağın bir tapınağın parçası olmayıp, eski Klasik mimari öğelerin yeni Helenistik öğelerle birleştirildiği başlı başına bir anıt olmasıydı, Antik Dünya'da benzersiz olan Sunağın inşası yaklaşık yirmi yıl sürmüştü. Mimari ve sanatsal zenginliği eşsiz, 1200 m2 taban alanı ile etkileyici bir büyüklükteydi. Tabanı, iki buçuk metre yüksekliğinde benzersiz bir friz ile çepeçevre süslenmiştir.

Bergama Sunağı dünyaca ünlü Berlin Müze'sinde sergilenen en tanınmış anıtlardan biridir. Ama bu iki bin yıllık bina nereden geliyor? Nasıl inşa edildi? kim buldu? Kısacası - Bergama'da ne oldu?





Pergamon'dan, İmparator Septimius Severus (193–211 CE) zamanından kalma bir bronz sikke vardır; bunun tersi, Sunağın batı tarafını gösterir. Bu aynı zamanda Zeus ve Athena'nın anıtsal sunağının şu anda tamamen yıkılmış olan ancak oldukça etkileyici olması gereken tek görsel temsilidir. Tralleis'li Phlegon (Roma İmparatoru Hadrian'ın sarayında görevli bir görevli), Sunağı dünyanın bir mimari harikası olarak bile adlandırmıştır.

İmparator Septimius Severus (193–211 CE) zamanından kalma bir bronz sikke
Krallar ve Sikkeler http://www.arkeoloji.biz/2012/01/krallar-ve-sikkeleri-v-ariarathes.html

 Helen mitolojisinde kahramanlık sembolü olan boğa boynuzu ile tasvir edildi. Berlin Pergamon Müzesinde Zeus Sunağının dış duvarlarını süsleyen ve tanrılarla devlerin savaşını betimleyen ”Gigantomakia“ adlı kabartma, Kaikos Savaşını anlatır. Savaş sonunda elde edilen ganimet, Bergama’yı koruyan tanrıça Athena’nın Akropol tepesindeki tapınağının avlusuna konuldu ve buraya çapı üç metreden geniş olan altlık üstüne, Attalos’un şükran borcu olarak Athena’nın heykeli dikildi. Egemenlik alameti için de dört drahmilik sikkeler bastırıldı. Bu paranın bir yüzünde Madra Dağının ıssız yamaçlarından doğan, yakın zamana değin çağıltıyla akıp Bakırçay çukuruna kavuşan bir derecik vardır. Bu su Kestel Deresidir. Bu küçücük dere, tarihsel Bergama tepesiyle dik Hula bayırı arasındaki dar boğazdan aşağılara doğru binlerce yıl süzüldü durdu. Bugün önü çağdaş yöntemlerle kapatılan dere artık Pergamos tepesinin kuzey eteklerine yaslanmış büyük su birikintisi, Kestel Gölüdür. Bergama tepesinin eteklerini batıdan saran; Selinos, doğudan kuşatan Kestel’dir. Bu iki kardeş akarsu Bergama’nın biraz ilersinde, ova düzlüğünde birleşir, akıntılı Bakırçay’a karışır. Kestel ve Selinos, acıklı öykülerin ırmağı Bakırçay’ın çocuklarıdır. Geçmişi çok eskilere dayanan Mysia suları bol, yeşil bir ülkeydi. Mekanla bütünleşen sözcükler tarihin tanığıdır çoğu zaman. 

Thiersch, Friedrich von adlı sanatçının Acropolis of Pergamon adlı çalışması (1882) Pergamonmuseum, Staatliche Museen zu Berlin 



Kestel sözcüğünün anlamı nedir?

    Bugün Anadolu’da Kestel adıyla anılan birçok yer vardır. Kestel, Ortaçağda Anadolu’da paralı askerlik yapan, anavatanları bugünkü İtalya olan Latinlerin yaydığı bir ad olabilir. Çünkü kökeni Latin dilinde “castellum” olan bu sözcük ”hisar, kale” demektir. Bu ad genellikle korunaklı, tepe biçimindeki yerleşimlere verilmiştir. Tarihi Pergamon tepesine bugünkü Bergamalılar da “kale” demektedir. Kestel Luvi dilinde “küçük kutlu akarsu” anlamına geldiği öne sürülen “kastala” sözcüğünden de türemiş olabilir. Kestel Türkçe ses uyumlu, söylenmesi kolay bir sözcüktür. Dere boylarına kurulmuş birçok beldenin adı Anadolu’da Kestel’dir. Bergama’nın Kesteli’de küçük bir akarsudur. Selinos ise suları ılık bir deredir. Fıstık çamı ağaçları, Pinus Pinea’larla örtülü Kozak yaylasının Batı Madra yükseltilerinden doğar ve yorgun Bergama’yı granit kütlelerle çevrili Kozak’ın dingin ortamına ulaştıran geçidin içinde akar. Çam ormanlarının arasındaki yüksek ve yalçın bir kayanın tepesine, Kapıkaya’ya dikilmiş, Anadolu’nun Ana Tanrıçası Kybele’nin tapınağının önünden geçip akar. Bugün Haylazlar Kaya’sı dediğimiz bir başka taş tapınakta saygı gören Ana Tanrıça Kybele’nin eteklerini okşayıp Bergama’ya varır. Ilık sularını, Pergamon tepesinin ayırdığı volkanik Geyikli Dağlarından alsa gerek. Selinos, Geyikli eteklerinde kutsal Asklepieion’un kurulduğu dağlardır. 


Bergama’nın Asklepieion’u,"Dünyanın ilk sağlık evlerinden biridir"

Pergamon Asklepieion Tiyatrosu "Günümüzdeki geniş kapsamlı restorasyondan önce tiyatro"


Apollon'un oğlu Asklepieion: "Sağlık Tanrısı"

Bergama’nın Asklepieion’u, Ege inancında sağlık tanrısına adanmış dünyanın ilk sağlık evlerinden biridir. Kapısında “Buraya ölüm giremez” yazardı. Sağlık Tanrısı Asklepieion adına yapılan hastane Homeros onun soylu bir kişi olduğunu yazmaktadır. Daha sonra Apollon’un oğlu olduğuna inanılmıştır. Asklepieion, simge olarak yanında bir yılan taşırdı. Mitolojiye göre Epione ile evlenir ve üç çocuğu olur. Bunlardan kızı Hygeia sağlığı koruma tanrıçasıdır. Nitekim günümüzde sağlığı koruma bilimine “Hijyen” denilmektedir. Oğlu Telesphore iyileştirme (nekahat) tanrısıdır. Diğer oğlunun adı Podalyere’dir. Podalyere hekim olmasa da inanca göre oğlu Hippocon bir hekimdir ve Hippocrates’in atalarından biridir. Bunlardan ayrı olarak Apollon da iyileştirmeyi bilen bir tanrı idi. Genç kızların tanrıçası olan Diana (Artemis) çocukları, Aphrodite cinsel ilişki ile bulaşan (venerial) hastalıkları iyileştirirdi.

Pergamon Asklepieion Tiyatrosu


Bir Roma İmparatoru Asklepieion'da iyileştiriliyor.

    II. Eumenes devrinde Asklepieion yeni planlara göre genişletildi. Dört bir yandan gelen hastaların, dertlilerin ihtiyacına uygun bir duruma getirildi. Dünya Asklepieion’ları arasında ünü ve değeri açısından en başta yer aldı. Bütün bu özellikleriyle ünlenen Bergama Strabonda göre bunu II. Eumenes’e borçludur. M.S. 166 yılında tüm Anadolu gibi, Bergama’yı da büyük veba salgını kırıp geçirmişti. C. Verius’un Part’larla yaptığı savaşlardan dönen askerleri, Anadolu’nun kuzeyinden geçerken bu salgın hastalığı da getirdiler. Zeus Sunağı taraçasında bulunan kitabede “Ey büyük Tanrı Zeus! Asklepieion ve bütün Tanrılarla birlikte, şehri harap eden salgını kov” denilmektedir. İmparator Marcus Aurelius Antoninus Augustus (211-218) Trakya’dan dönerken Gelibolu’da tehlikeli bir gemi kazası geçirince onu Bergama’daki Asklepieion’a getirdiler. Kısa sürede tedavi edildi. 
İmparator, şükran borcu olarak mukaddes mahalle heykelini diktirdi. Akropole tiyatro taraçasında mermerden Dionisos Tapınağını yaptırdı. Heykelin başı Bergama Müzesinde, Latince kitabeli heykel altlığı da Asklepieion’dadır. Milattan önce ikinci asırda olduğu gibi, milattan sonraki ikinci asırda da, Bergama Asklepieionu dünya Asklepieion’ları arasında çok yüksek bir şöhrete ulaştı. Ancak bu dönemden sonra eski özelliğini yitirecekti. 

Bergama şehri ile ilgili efsaneler 

Pergamon şehrinin kuruluşu ve adı hakkında pek çok efsane mevcuttur. Molossos ve Pielos’un kardeşi olan Pergamos, Neoptolemos Pirros ile Andramahi’nin küçük oğluydu. Küçük Asya’ya gelerek bir beylik kurmak için Tevtrania Kralı Arios ile savaşa girişti. Savaşta Arios’u öldürdü, şehre de kendi adını verdi. Bir başka efsane ise Anadolu’ya geçen Arios’u öldüren Aşil’in (Ahillevs) torunu Pergamos’un Selinos çayı kenarına (Pidasos Tepesinde) kendisinin yeni bir şehir kurduğunu ve adını verdiğini söyler. Farklı bir anlatım Teutrania Kralı kahraman Telefos’un oğlu Euripilos’u öne çıkarır. Babasının ölümünü fırsat bilen komşu beyler, Euripilos’un üzerine saldırınca O da Epir’de bulunan arkadaşı Pergamos’u yardıma çağırmıştır. Pergamos arkadaşı ile savaşa girer ve sonunda zafer kazanılır. Bunun üzerine Teutrania Kralı, kahraman silah arkadaşı Pergamon için bir şehir kurar, şehrin adına Pergamos denilir. 

    Efsanelerin ortak yanı, Pergamos adının Aşil’in torunu Pergamos’tan geldiğini anlatmalarıdır. Bergama Kalesi ile ilgili efsanenin başlangıcı ise Truva’ya kadar uzanır. Truva krallarından İlos’un yerine geçen oğlu Laomedon, Helen mitolojisinde önemli bir yer alır. Söylendiğine göre, bu kral M.Ö. 1270 yıllarında Truva surlarıyla birlikte Bergama Kalesini de yaptırmıştır. Ancak her iki kaleye birden para yetiştiremediği için Apollon ve Neptün mabetlerinin hazinelerine el koyar. Neptün, tapınağın kutsallığı bozulduğundan kızmıştır, azgın bir deniz canavarını insan ve hayvanlar üzerine saldırtır. Bu büyük felaket karşısında bir kahine başvuran kral şu haberi alır: 
"Kızın Hasione’yi canavara yem verirsen kurtulursun!" 
Çaresizlik içinde kral, kızını bir taşa bağlatır ve canavara verir. Ancak Herakles görünerek ”Bütün yarışlarda kazanmış kısrakları bana verin, sizi canavardan kurtarayım” der, canavarı öldürür. Kurtuluş üzerine şenlikler yapılır. 

Işık insanlarının yaşadığı Mysia bölgesindeki Teutrantos Dağının efsanesi de ilginçtir: 
Bir gün Tevtrania Kralı Tevtras, avlanmak için ormana gider. Önüne çıkan büyük bir yaban domuzunu kovalar ve onu Artemis tapınağında vurur. Ay ve av tanrıçası Artemis bunu duyunca öfkelenir, domuzu diriltir, Tevras’ı delirtir ve vücudunu Alfon denilen lekeler, yaralar içinde bırakır. Kralın anası Lisippi, Artemis’e bir boğa adak eder ve oğlunu iyi etmesi için yalvarır. Artemis, kadına acır, oğlunu eski sağlığına kavuşturur. Kral şükran borcu olarak, dağdaki küçük tapınağın yerine büyük bir Artemis Tapınağı yaptırır. Bu dağda cüzzam (lepr) lekelerini iyi eden bir nevi taşlar kaynarmış. Tevrantos Dağının ve bunun eteğinde kurulmuş olan Tevtras Şehrinin şimdiki Karahıdırlı Köyünün çevresinde olduğunu Dr. Rallis de ”Bergama Tarihi” adlı eserinde belirtmektedir. Tarihçiler Hausoulier ve Pontremoli ise Bergama ile Tevtrania Şehirlerini Roma tarihçilerinin birbirine karıştırdıklarını ve Bergama’dan daha eski olan Tevtras Şehrinin Kalarga Tepesinde kurulmuş olduğunu kaydederler. Mysia bölgesi üzerinde kurulan Pergamon uygarlığının 200 bin kitaptan oluşan muhteşem kütüphanesi –bütün istilalara rağmen- Bergama’nın tarih içinde bir kültür merkezi olarak varlığını sürdürmesinde etkili olmuştur. Kütüphanenin, bir irfan kaynağı olduğunu Bergamalı hatip Apollodoros’dan öğreniyoruz. Işık insanlarının bilgi kaynağı olan bu kütüphane, M.Ö. 40 yılında Oktavianus ile Roma’yı paylaşan ve Anadolu tarafını alan Antonius tarafından Tarsus’ta etkisi altında kaldığı Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya hediye edilmiştir. Kütüphanenin Roma Döneminde Bergama’dan bu şekilde taşınmasının ardından “ışık insanlarının“ insanlığı aydınlatan meşalesi sönmüştür. Pubican’lar (mültezim) tarafından toplanan ve adeta halkı soyan ağır vergiler karşısında, Mithridates gibi kahramanların çıkamaması bu meşalenin söndüğünün bir göstergesidir. Üçüncü asrın sonlarında artık Bergama, Tanrılar ve Tanrıçalar diyarı olmaktan çıktı. Yeni bir dinin inancı içine ve yeni bir imparatorluğun, Bizans’ın idaresi altına girdi. 


KAYNAKLAR 
Akurgal, Ekrem; Anadolu Kültür Tarihi, TÜBİTAK Bilim Kitapları, 1998, IV. Baskı, Ankara Bayatlı, Osman; Bergama Tarihinde İlkçağ, Saka Matbaası, Fasikül-I, İstanbul, 1949. Bayatlı, Osman; Bergama Tarihinde Krallık Devri, Anıl Basımevi, Fasikül-II, İstanbul, 1950. Burket, Walter; İlkçağ Gizem Tapıları,(çev. Sina Şener),İmge Kitapevi, İstanbul, 1999. Grimal, Pierre; Mitoloji Sözlüğü Yunan ve Roma, (çev. Sevgi Tamgüç) Sosyal Yayınları, İstanbul, 1997. Homeros, İlyada (İlias)-Şehir İsimleri, Hazırlayan, Nezih Başgelen, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul,1982. Taşkın, Sefa; Mysia ve Işık İnsanları, Sel Yayıncılık, İstanbul, 1997. Umar, Bilge; Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi, Ege Üniversitesi Yayını,1982. Umar, Bilge; Türkiye Halkının İlkçağ Tarihi II, Sergi Yayınevi, İzmir, 1984.

Hiç yorum yok

www.arkeoloji.biz. Blogger tarafından desteklenmektedir.