Header Ads


ANTİK ÇAĞDA YUNAN KENT PLANLAMACILIĞI

HELLEN KENT PLANLAMACILIĞI

 6-5. yüzyıllarda Hellen uygarlığı iyice gelişerek kent devletlerinde mimarlık belirli bir olgunluğa eriştiğinde Hellenler yeni koloniler, birleşik ve küme devletler için başkentler; Perslerle başkalarının baştanbaşa yıktıkları kentlerin yerine de sürekli yenilerini kurdular. Bu koşullar altında Hellenler kenti kendi basma büyümeye bırakmak yerine, keşfedici dehalarını kullanarak kent planlamasına bazı çözümler getirmemiş ve bu olgunun üzerinde durarak kentleri kurmaya girişmemiş olsalardı şaşırmak gerekirdi. Gerçekte de 5. yüzyılda pratik gereksinmeler yöntemleri ortaya çıkarmış, aynı zamanda mimarlar kentin ideal biçiminin nasıl olması gerektiği konusunda görüşler edinmişlerdi.

Bu görüşlerini estetik kuramına kesinlikle saplanmadan uygulamaya çalışmışlardı. Yeni yöntemlerin nasıl oluştuğunu ve ilk kez nasıl uygulandığını öğrenecek bir aracımız yoktur. Ama kuşkusuz başlıca merkezlerden biri Küçük Asya’nın batı kıyısındaki Ionia, özellikle Miletos'tur. Son yıllarda batı kolonilerinin planlanmasına ilişkin daha başka kanıtlar da bulunmuştur. Öte yandan, Kara Hellas'ındaki kentler eski biçimlerini tutuculukla korudu. İonialılar, Arkaik Çağ'da birçok bakımdan kültür öncülüğü yaptılar. Özellikle, koloniler kurdular ve yakılıp yıkılmış kentleri yeniden yapma gereksinmesi ile iyi deneyim olanakları elde ettiler, Ionia’nın Doğu etkilerine çok açık olduğu da eklenebilir, ama Mısır'da ve Doğu'da benzerleri bulunsa bile, kent planlanırken etki altında kalındığından kuşkuluyum! Dıştan gelen örnekleri, öğreticileri ve etkileri çok önemsemek, Hellenlerin doğuştan gelen yaratıcı zekâlarına karşı haksızlık olur. Daha güvenilir bir varsayım, İonialı mimarların bir kentin nasıl olacağına ilişkin kendi düşüncelerine uyacak ve gereksinmelerini karşılayacak yöntemi bağımsızca bulduklarıdır.
Temel ilke hiç yabancı ya da ayrıntılı değil ama basit, açık ve uygulamaya elverişliydi. Gerçekte bu, dik açıyla kesişen düzgün sokaklarıyla "ızgara" ya da "dama tahtası" adı verilen en basit plandı.Izgara plan yöntemini düşünüp bulmak için büyük bir dehaya gerek yoktu. Koloni kuran gruplar yerlerine vardıktan sonra, toprağı en kolay ve en uygun nasıl bölecekleri, halkın en büyük gereksinmesini nasıl karşılayacakları sorunlarıyla sürekli karşı karşıya geliyorlardı. Dikdörtgen yöntem, karışıklıkları en aza indirmek demekti. Gerçek yaratıcılık, Hellen kentinin tüm esla özgün öğeleriyle birlikte bu katı çerçevenin içine uydurulmasında ve mimarinin bu süreçte ortaya çıkan olanaklarından en aşın biçimde yararlanılmasındaydı. Özellikle geniş ölçek üzerine hoşgörüsüzce uygulandığında dama tahtası plana günümüzde birçok planlamacı küçümseyerek bakar. Yaratıcı ve es¬nek bir plan değildir. Ama söz konusu Hellen kentleri olunca pek de karşı çıkılmaz. Bu kentler oldukça küçüktü; günümüzün büyük kentlerinde karşılaşılan trafik ve benzeri sorunlarla uğ-raşmak zorunluğu yoktu. Bütçeleri de genişlemelerine el vermiyordu. "Izgara Plan" amaçlara yeteri kadar yarıyordu.



Miletos kent Planı

Bu kentlerde gösteriş, resimsel etkiler, görkemli düşler ve benzerleri amaçlanmış gibi değildi. Ne var ki, özellikle yerleşmelerde ve yapılan düzenlemede az çok bir yaratıcılıkla biçimsiz tekdüzelikten kaçınıbildi ve başarılı bir plan ortaya çıkarılabildi. Miletos'un önemli bir rol oynadığı açıktır. Ana kent, inanılmayacak kadar çok sayıda kolonriler kurduktan sonra M.Ö. 494'de Persler tarafından yakılıp yıkıldı ve M.Ö. 479'da Persler yenilince, güncel çizgilerle yeniden kuruldu. Hellen kent planlamasının en ünlü kişisi Hippodamos, Miletos'luydu. Hippodamos, tam olarak tanımlanması zor bir kişidir. Onun hakkında en önemli bilgi kaynağımız Aristoteles'tir (Politika, ii, 5); bize burada uzun saçlı olduğu ve ilginç siyasal kuramlar öne sürdüğü söylenir, ancak planlamacılığı konusunda yalnızca "kentleri bölme yöntemini bulduğu ve Peiraeios'u parçalara ayırdığı"belirtilir. Öbür kaynaklarda da daha çok açıklayıcı bilgi yoktur. Hippodamos'un 5. yüzyılın ortasına doğru Atinalılar için Peiraeios'u planlamış olduğuna inanabiliriz. Güney İtalya'da Thurioi'da koloni kurulmasına (M. Ö. 443) katıldığı söylenir, bu yeni kentin planlamasında payı olduğu kuşkusuzdur. Stra¬bon, onun Rhodos'u (kuruluşu M.Ö. 408) planladığından söz eder (xiv. 2.9), ama kuşkuyla "söylediklerinegöre" diye ekler. Bu son anlatı, gerçek gibi gözükmemektedir; burada Hippodamos, Peiraeios işini yürüttüğünde inanılmayacak kadar genç ve Rhodos'u plandığında inanılmayacak kadar yaşlıdır. Von Gerkan, Hippodamos'un delikanlılık dönemini 6. yüzyıla indirip onu, Atina'ya yeni düşünceler getirmesinden önce, kendi kentinin yeniden yapılışında deneyim edinmiş bir genç olarak düşünürken belki haklıdır. Hippodamos'un dikdörtgen plan kullanmış olduğundan kuşkumuz yoktur; Aristoteles (Politika vii. 10.4. 1330b) dolaylı yoldan buna değinir ama kanıtlamaz. Işınsal planlamacılık ve başka çarpıcı buluşlar geçmişte ona yüklenmeye çalışılmışsa da kanıtlar gerçeklere dayanmamaktadır. Hippodamos'un yaşadığı dönemle 4. yüzyıl için olağanlaşmış gözüken yöntemleri, Hellen kent planlamacılığının en belirgin örneğini oluşturduğunu varsaymak akla uygundur. Bunları bulan ve Hel-las'da ilk kez uygulayan o değildir; büyük olasılıkla geliştirmiş ve geniş ölçüde tanıtmıştır. "Onun bulusu" deyişini okuduğumuzda, Hellenlerin gerçekte bir çok kişinin katkıda bulunduğu uzun süren bir gelişimi tek kişinin olağanüstü yaratıcılığına dönüştürmeyi pek sevdiklerini unutmamalıyız. Kendisine yüklenen toprağı "bölerek" kentleri düzenlerken ve bölümlere ayırdığı yerleri değişik amaçlar doğrultusunda kur'a ile paylaştırırken gerçekten yaratıcılık gösterdiğini belirtebilir. Gerektiğince sakınarak ortaya attığımız varsayımlara karşın, Hippodamos bizim için yalnıca bir ad değildir. Tersine bu ad çok işimize yarar; Hellen yöntemine "Hippodamos yöntemi" derken kendimi haklı görüyorum. Miletos'tan başka planlı ilk kentler konusunda pek bilgi-miz yoktur; gene çıkarsamalarla daha geç evrelerden kalan kısıtlı verilere bazı ekler yapmalıyız. Karadeniz'in kuzey kıyısında Miletos'un bir kolonisi olan Olbia, 6. yüzyılın sonunda çıkan bir yangından sonra yeniden kuruldu. Kazılar burada dik-' dörtgen sokak planının uygulandığını gösterirse de ayrıntıları belirgin değildir. Miletos, çok eski bir kentti. Pek az kalıntıdan kestirilebildiği kadarıyla Arkaik Çağ'da düzensiz biçimde yapılmıştı. Persler burayı çok şiddetle yağmalamışlardı ve sağ kalıp geriye dönen Miletoslular, döndüklerinde kentlerini yıkılmış bulan ama daha görkemli tapınaklar ekleyerek onu yavaş yavaş in status quo ante onaran Atinalılara benzemeyerek, kenti baştan başa yeni ve güncel bir biçimde planladılar. Dikdörtgen sokak ağlarıyla yeni plan, yön verilmesi çok az farklı, bitişik sıra yapıları daha geniş ve belki de sonradan her nasılsa büyümüş olan güney bölümün dışında tüm Miletos yarımadasını içine almış gibidir. İlk anda çok az şeye gereksinme duyulacaktı ve kent eski zenginliğini yeniden kazanırken yavaş yavaş gelişecekti. Miletoslular kentlerinin eski büyüklüğüne bir kez daha kavuşacağını sanki önceden görerek, planı ona göre yapmışlardı.

Priene Kent Planı 

Girişilen iş zorluydu ve doğru çıktı. Miletos, Arkaik Çağ'daki önemini sonsuza değin yitirmekle birlikte yeniden gelişen bir kent oldu. Kentin bakacağı yön özenle ve ustalıkla seçildi. Bunun için, yarımada boyunca giden bir dizi sokak yapıldı. Önce kentin orta yerinde bulunan oldukça alçak eğimli düz, geniş bir alan agora olarak geliştirilmek üzere ayrıldı. Daha sonra uygulanan büyük mimarlık tasarıları içinde evlerin ortadan kaldırıldığını gösteren hiç bir iz yoktur. Agoranın konumunu saptayan etkenler, önceleri geçerli olan etkenlerden farklı değildi temelde. Ancak söz konusu ilkeler daha bilinçli uygulanabiliyor ve olası büyümeye dönük bir hazırlık yapılabiliyordu. Daha sonraki bölümlerde göreceğimiz gibi tiyatro, stadion, gymnasion ve benzeri yapılar ustalıkla plana uyduruluyordu.Yeni yöntemler ortaya çıktığı Ionia bölgesinin dışında, bir süre pek seyrek uygulandı. Bu durum özellikle Hellas için geçerlidir. Örneğin synoikismos yoluyla M. Ö. 471'de yeni kurulan Elis, henüz eski tarzdaydı. Atina'nın Hellas'ın bir çok aydın önderini çekmeye başladığı dönemde Hippodamos da buraya geldi. Onun Peiraeios için yaptığı plan konusunda pek birşey bilmiyoruz. Peiraeios'un günümüzde yapılan tasarı önerileri as¬lında birer düş ürününden öte değildir. Tepeler ve limanlar yer yer bölünen bir alan oluşturuyordu. Dikdörtgen tasarın, kentin çeşitli bölümlerinde değişik yönlendirmelerle kullanıldığına ilişkin belirtilerse, çok azdır. Günümüz planlamacısının belki de en elverişsiz bulacağı tepelerde "ızgaraplan" uygulamıştır. Ama uygulamaya dönük bu çözümlerin soyut kuramlar uğruna bilgiççe gözden çıkartıldığı anlamına gelmez. Bir Hellen kentinde trafik için yeterli, inişsiz çıkışsız birkaç ana cadde bulunması koşuluyla, küçük yan sokakların çoğunlukla bir merdivenden daha başka bir şey olması beklenmezdi. Peiraiaos agorası Munykhia tepesinin batısındaki doğal çukurluktaydı. Toprağı "bölerken" agoraya da yer ayrıldığı varsayıldığından agoraya "Hippodameia" adı verildi. Diodoros (xii. 10) Thurioi'dan söz ederken, yalnıca bir yöne giden üç caddeden başka dört tane öteki yöne giden caddenin bulunduğunu belirtir. Bu sayı azdır. Von Gerkan'ın (s. 57) böyle bir düzenin olanaksızlığını düşünmesine karşın, caddele¬rin arasında ara yollar da yer almış olabilir. Kuzey Ege'de Khal-kidikia'daki Olynthos'ta güney tepe üzerinde bulunan eski bö¬lüm düzensizdi; ama 5. yüzyılın, sonlarında daha alçak ve daha az sarp olan kuzey tepe, dikdörtgen adalara bölündü. Birkaç ana cadde sırt boyunca kuzey güney doğrultusunda uzanıyor, adaları bölen dar geçitler ve sayısız ara sokaklar birbirini izli-yordu. Aynı düzen iki tepenin doğusundaki alçak düzlüklere doğruda bir ölçüde sürdürülmüştü. Ancak doğu yamaçta ara so¬kaklar yoktu. Yamacın dolaylarında örneğin, "ana caddelerden" birinin, Mekyberna'nın liman kentini güneyden doğuya doğru diagonal kestiği sanılan yerde dikdörtgenden biraz sapılıyordu. Güney tepede ara yollarla birleşen "Doğu Yakası Caddesi " ile "Batı Yakası Caddesi" bulunuyordu. Böylece kuzey bölgenin yeni planı güney bölgenin eski planının kesin bir şemaya indirge¬nişini yansıtıyordu. Batı Sicilya'da Selinus da oldukça basık iki tepenin üzerinde kuruldu ama kendine özgü bir geçmişi vardı. Doğuya doğru uzanan koyun oluşturduğu limana bakan güney tepesi en eski bölümdü. Ancak kent erken bir tarihte doğu ve batıdaki alçak düzlüklerin yanısıra, kuzeydeki büyük tepeye doğru da yayıldı. Böylece güney tepe bir tür akropol durumunu aldı ve- buraya bir dizi güzel tapınak yapıldı. Selinus, 409'da Kartacalılar tarafından yağmalandı. Kısa bir süre sonra yeniden kuruldu. Bir kez daha yalnızca güney tepeyi kaplıyor ve dikdörtgen çizgilerle uzanıyordu. Ana cadde, tepenin bir ucundan öteki ucuna kuzey - güney doğrultusunda gidiyor, çok sayıdaki ara yolardan biri, armut biçimli tepenin en geniş bölümünden geçerek belirgin çapraz bir eksen oluşturuyordu. Burada iki nokta dikkate değer: Eski tapınaklar gene geniş ölçüde yer alıyor ve güney doğudaki yerleşme bölgesinde oldukça oransız bir toprak parçasına yayılıyordu. Gerçekte, ana caddelerin çizgileri ve yönlendirilme tapınaklara bakılarak saptanmış gibidir. İkinci önemli nokta, ana caddelere verilen haç biçimininHellen planlamacılığında alışılandan daha belirgin olmasıdır. İtalya'ya özgü cardo ve decumanus tasarlarına benzer. Seli-nus'un geçmişte ortaya atılan tasarı önerileri ise iddialı ve ger¬çek'dışıdır. M. Ö. 408'de kurulan Rhodos, çok istenerek büyük bir ti-yatroya benzetildi (Vitruvius ii. 8. ıı, 4. yüzyılın ortasına doğru Mausolos'ca tasarlanan Halikarnassos için de benzer şeyler bildirir). Bu, yukarıda gördüğümüz gibi, bir kıyı kentinin kendili¬ğinden alacağı biçimdi. Tiyatro benzetmesini düşündüren, yal¬nızca alanın sınırlarıyla kentin ana çizgileridir. Sokakların, ti¬yatroda orkestradan çevreye doğru yayılan geçitler gibi ışınsal değil, dikdörtgen oluşturduğu artık bilinmektedir. (Bk. Lev. I). Gerçekte Hellen planlamacılığı geç dönemlere kadar ışınsal yönteme pek eğilim göstermemiştir. Küçük Asya'nın güneybatı-sındaki Knidos, aynı bölgede başka bir kıyı kentiydi. Önce kü¬çük bir yarımada üzerindeydi Ama Pers Savaşlarından sonra bitişikteki ana karada kuruldu yeniden. Bu dik yamaçlı alanda ana caddeler deniz kıyısına koşut hemen hep aynı düzeyde uzanıyor, ara sokaklar ise dikine yükseliyor ve merdivenlerle sonlanıyordu. Kentin ya da en azmdan ağırlık merkezinin yerinin değiştirilmesi kara Hellas'ında ender, Asya'da ise hiç yaygın değildi. Bazı yerlerde veriler kıt ve çapraşıktır; daha sonraki gelişmelerle karmaşık durum almış ya da daha önceki araştırmacıların aceleci varsayımlarıyla yanıltıcı niteliğe bürünmüştür Priene, konumuz olan Hippodamos kent planlamacılığının en açık örneğidir. Çeşitli öğelerini ayrıntılarıyla inceleyeceğimiz Priene hemen her alanda en iyi örnektir. Bir polisi oluşturacak tüm özellikleri içeren ve bunları Hippodamos planı çerçevesinde düzenle ve ustalıkla biraraya getiren küçük ölçüde bir Hellen kentidir. Kent 4. yüzyılın sonunda yeniden kuruldu. Bir tepenin güney yamacında yükseldi. Gene ara sokaklar yokuş, doğudan batıya uzanan ana caddeler düzdü. Kuzeyde neredeyse erişilemeyen çok dik bir alanın buraya katılmasıyla bir tür akro¬pol oluşturuldu. Kentin tümünüyse düzensiz ve gelişigüzel bir sur çevreledi. Ev bloklarına, kamusal yerlere ve yapılara tam sunağındaki heykeltraşlığı andıran bir ruh vardı; krallar ve mimarkırı varlıklı bir Hellen kentini bile gölgede bırakan parasal kaynaklarla neler yapabileceklerini gösteriyorlardı. Oysa Priene'nin kurucuları küçük bir Hellen kent devletinin temel öğelerini sağlamakla yetinmişlerdi. Bu durumda, Miletos ile Priene birbirine pek ters düşmüyordu. Genel ilkelere baktığımızda az sayıda ve basit olduğunu görürüz. Hellen kent planlamacılığı akademikliğin karşısında yer alıyordu ve anlayacağımız kadarıyla, herhangi bir kurama bağlı değildi. Platon (Yasalar 778. 9) ile Aristoteles (Politika vii. 10.11) kent için uygun bir biçim salık verirlerken kendilerini en genel önerilerle sınırlarlar. Aristoteles "Böyle konularda güçlük kuramdan çok, uygulamadadır" der. Bir mimar ya da kent planlamacısı, kendine özgü özellikler taşıyan bir yerleşim yerinin sorunlarını çözümlemeye çalışırken, ustalığını göstermek zorundadır. Özenli planlamacılık, 4. yüzyılda iyi bir özellik ve kente katılmış bir değer olarak kabul ediliyor, Atina sokaklarının karmakarış durumu kimi yazarlarca kınanıyordu. Aristoteles (vii. 10. 4), "çağdaş Hippodamos akımını" onaylar. Yalnız, düşmanın kent içine sızmasını önlemek amacıyla, belirli yerlerde düzenden sapmak gerektiğini vurgular. Bütün Hellen sanatçıları gibi mimarlar da yepyeni bir güzelliği orta koyma olanaklarını kavramakla birlikte Hippoda¬mos planınm asıl amacı estetik değildi. Yukarıda gördüğümüz gibi, öncelik alan örge, kolonilerin pratik gereksinmelerinin karşılanmasıydı. Bu noktada Hellenlerin düzen ve uyum içgüdüleri de devreye girdi. Kuşkusuz bu, onların güzellik duyularıyla da sıkı sıkıya bağlantılıydı. Ama yapılacak bütün iş, o anda var olan öğeler düzeninin sayıca azaltılmasıydı; bundan ne vazgeçildi,nede zorlanıldı.Kimi kez Hippodamos'a Haussmann*'in atası diye bakılarak çok yanlış bir izlenim uyan¬dırılır. Terimi doğru anlıyorsam, "Haussmannlastırma", keyfe göre atak ve ustalıklı bir tasar saptamaktır. Geniş dik sokaklar görkemli bir mimarlık olsa bile biraz yıkıcılık da vardır. Kentin daha önceki durumuyla ve geriye kalan bölümüyle ilişkisi biraz inorganiklesin Hippodamos planlamacılığıysa daha az iddialı¬dır. Üstelik yeni yerleşim yerlerinde kullanılıp, daha eski kent¬lerde zorunlu tutulmadığından kentin görünüşünde ürkütücü etki de uyandırmaz. Bu değişiklik gerçek kent sokaklarında ka¬ğıt üzerindeki planından daha az belirgindi sanırım. Dahası, kente özde ve ruhta bir değişiklik de getirilmemiştir. Tritsch5 "Hippodamos 'unkilerle Arkaik Çağ Hellen kentleri arasındaki dü¬zenli - düzensiz ayırımı yalnızca biçimsel ve yalnızca görüntüsel-dir" der. Bir ayırım gözetilmeden her ikisine de polis adı verile¬bilir. Yeni kurulan kentlerde de aynı genel ilişkiyi canlı tutan yaşam öğeleri vardı. Süreç, bir devrim değil, özde bir düzendi. Bu sınırlamalar içinde bile, gelişme, kuşkusuz başlı başına çok önemliydi ve birkaçını inceleyeceğimiz önemli raslantısal so¬nuçları ortaya koydu. Özgün öğelerin bazısı uyarlama sürecin¬de ilginç değişikliklere uğradı; dikdörtgen planlama daha yetkin mimari tiplerin oluşmasında itici güç oldu. (*) Baron Georges Eugene Herşeyin ötesinde, kent başlangıçta Hippodamos'un çizgi-leriyle planlandıysa, yani dikdörtgen sokaklar yönteminin tasarıda gösterilmesinin yanısıra, yerleşim yeri önceden çeşitli amaçlar doğrultusunda paylaştırıldıysa, daha önceleri raslantı-lara bırakılan ve biraz da bilinçsizce olan gelişme artık dikkatle denetim altına alınabilir ve kesin bir plana bağımlı kılınabilirdi. Bunun çok çabuk olması da gerekmezdi. Küçük Asya'daki Kolophon'da bir yazıt, yurttaşların 4. yüzyılın sonunda kentlerini genişletecek, yeniden kuracak on kişilik bir kurul atamaya karar verdiklerini göstermektedir. Bu kurulun görevi, surların izleyeceği çizgiyi planlamak, en uygun yerleri agorayla kamusal yapılara ayırdıktan sonra, ellerinde bulunan en iyi mimarın caddeleri planlamasını ve yapıların nereye kurulacağını saptaması¬nı denetlemekti. (Bu iş yapılırken, herşeyden önce dinsel bir tören düzenlenir ve tanrılara kurban keserek adaklar adanırdı). Hippokrates (Havalar, Sular ve Topraklar iii. vi) en sağlıklı durumun kentin yüzünün doğuya bakması olduğunu düşü¬nür; Aristoteles de (Politika vii. 10. 1) kentin doğuya bakan, ya da bu olanaksızsa, güneye bakan bir yamaç üzerinde yer alması gerektiğini düşünür. Ama sokak sistemleri için her ikisi de özel bir yönlendirme önermezler. Sokakların bazı rüzgarları alması ya da bazılarını engellemesi için şöyle ya da böyle yönlendiril-memesi konusunda bir takım yazarların kendilerine özgü düşünceleri vardı (Bkz. Vitruvius i. 6) Bu düşüncelerin uygulanma¬sı için, rüzgarların her zaman bazı belirli doğrular boyunca eserek birbirleriyle karışması gerekiyordu. Uygulamada ne kesin bir kural ne de ilke varmış, elverişli yerlerde kuzey - güney ya da doğu - Batı doğrultularının yeğlenmesiyle birlikte, sonsuz çeşitlemeler uygulanmış gibi gözükmektedir. Belirleyici etmen dış çizgilerdi. Denizle eş düzeydeki yerlerde seçim özgürce yapılırdı. Doğallıkla bir yamaçta ya da bayırda uzun ana caddeler, dış çizgilere olanak buldukları kadar uyar, ara yollar dikine giderdi. Kentin yönü bir kez seçildikten sonra gereksiz ayrıntılar üzerinde direnilmeden tam tamına korunur, bu yönlendirmeye uymayan yerlerde bazı sapmalara izin verilirdi. Bildiğimiz kadarıyla, ender de olsa değişik yerleşim yerlerine değişik yönler verildiğin söyleyebiliriz. Çok sevilen doğu - batı ve kuzey - güney düzenleri tapınakların yüzlerinin doğuya baktığı geleneksel yönlendirmeye izin verse de bu konuda dinin etkin ol-duğuna ilişkin veriler azduy Sokaklar düz ve koşut olmanın dışında, eskisinden daha farklı değildi. Eski tarzdaki kent sokaklarından biraz daha geniştiler ama gene de pek geniş olduklarını söyleyemeyiz6. Alışılmış genişlik dört, beş ya da altı metreydi. Bunun iki ya da üç katı genişlikte kuraldışı sokaklar bulunduğunu duyuyoruz. Bir çok kentte önemli sokaklar biraz daha geniş tutulurdu. Ama ve¬rilerin gösterdiği kadarıyla gerçekte geniş sokak planlamacılığına ya da daha etken bir mimariye pek eğilim duyulmuyordu. Sütunlu ana caddeler ve perspektifli görünümler Hellenistik Çağ'ın sonuna ya da Roma ÇağYna kadar ortaya çıkmaz. Pla-" nın ana ilkesinde yoksa iki ana cadde ender olarak kesişir. Von Gerkan (s.84)/Hellen kentinde sokak, planın kendi başına anıtsal bir izlenim bırakan egemen öğesi olarak düşünülmemeli¬dir, ana caddeler daha çok pazarın ve siyasal yönetim merkezinin çevresinde artan trafiğe yer açmak için doğal gereksinmelerden or-taya çıkar" der. Bir kural olarak yer gene sert topraktı. Ancak belirli yerlere örneğin sarp yerlerde yağmur sularının akıp git¬mesi gibi özel nedenlerle taş döşenirdi. Olynthos'ta ana cadde-. lerden bazısı kaldırım taşıyla döşeliydi. Sokaklara düzenli taş döşenmesi aslında Roma Çağı'ndadır/Hem açık hem de kapa¬lı kanallar eskisine oranla daha sık görülürse de gene yetersiz¬di. Yükseltilmiş yaya kaldırımlarına da pek raslanmazdı. / Agora kentin bütün öğeleri ve yaşam merkeziyle birlik oluşturan bir çekirdek görünümündeydi. Kent planının orta ye¬rinde dikdörtgen birkaç blok agoraya ayrılırdı. 4. yüzyıl ile Hellenistik Çağ'ın başında agoranın miman açıdan ele alınışındaki tutum, belki Hippodamos plancılığınm en ilginç yan ürünüdüry Kutsal alanlar, gene kentin ötesine berisine yayılır, aradaki fark artık her birinin bir ya da iki blok içine düzenle yerleştirile-bilmesidir. Bu planlamadan geriye halkın oturduğu yerler ka¬lır. 4. yüzyılda askeri kuşatma yöntemlerinde atılan adımlar yü-zünden, sur için o zamana dek görülmemiş bir dirençle iyi bir savunma hattı arandı ve kenti gene düzensiz biçimde sardı. Sur, sokak sisteminden neredeyse tümüyle bağımsızdı. Her za-man olmamakla birlikte, genel olarak ana kapılar önemli bir so-kağa açılırdı, ama değişik bir yön verilerek daha çok güçlendi-rilmemiş ise sokağın eksenine yerleştirilmezdi. Akropol artık eski kentlerde geniş ölçüde gereksiz olmuştu. Yeni kentlerdey-se egemen bir yükselti savunma sisteminin içine işe yarar bi-çimde alınmamışsa akropolden vazgeçilebilirdi^ Kalıntılar gibi yazılı kaynaklar da dik açılı sokaklar sistemi bakımından Hellen yönteininin/rar excellence'hğ,ım onaylar gibi-dir. Ama sistem iyiden iyiye yerleştikten sonra bile Hellen dün-yasına egemen olamadı. Özellikle kara Hellas'ındaki eski kent-lerin eski biçimleri dirençle korundu. Varlığını aynı yerde ke-sintisiz sürdüren bir kentin baştan başa yeniden planlanması is-tense bile bu, hiç uygulamaya dönük değildi. Böyle bir iş ancak uzun yılları kapsayan ve bölüm bölüm yürütülse bile ileriye dö-nük bir planla başarılabilirdi. Belki uzak gelecekte de sürdürül-mesi düşünülen gelişmenin sağlanması için yeni yerlerde olağa-nüstü sağgörü gösterilmekle birlikte eski bir Hellen kentinin böyle planlaması beklenemezdi. Seçenek, bütün halkın başka bir yere taşınmasıydı; Asya kentlerinde bu sık görülen bir olay-dı, ama kara Hellas'ındaki kentler bu bilince henüz varıyordu; eski yerleşme yeri elverişliğinden çok güvenliği için seçilmiş ol-sa bile, yararlar doğrultusunda terk edilebiliyordu. Özelliği olan yerlere keskin dikdörtgen çizgiler gerekmemekle birlikte, çağdaşlaştınlarak daha düzgün bir biçim verilebilmişti (örne-ğin Atina agorası), ama eski kentlerin Haussmannlaştınlmış ya da çağdaşlaştırılmış olduğuna ilişkin kanıtlar azdır. Eski Hel-las'da bir kent yerle bir edildiğinde bile, özgün konumunu az çok sürdürme eğilimindeydi. Oysa Thebai, Büyük İskender ta-rafından baştan başa yakılıp yıkıldıktan son, düzgün biçimde planlanarak artık eski kalesi Kadmea'ya çekilmişti. Hippoda-mos yönetiminin sınırlı uygulanmasının başka bir belirtisi de, yeni kurulan bazı kentlerde daha düzensiz çizgilerin sürdürül-mesidir. Elis'in durumu böyleydi. Megalopolis, anlayabildiği¬miz kadarıyla mimari açıdan iddialıydı, ama Hippodamos pla-nında değildi. Kıskanç Ispartalıların ilginç ve yorucu bölme de-neyimlerinden sonra, daha önceki yüzyılda synoikismos ile oluşturulan birliğe katılan özgün köylerden biri olarak Megalo-polis ile hemen hemen aynı zamanda yeniden kurulan Manti-neia'da da Hippodamos planı uygulanmıştı. Sonuçta, Hellenis-tik Çağ boyunca, özellikle yürekli teraslama çalışmalarıyla başa-rılı sonuçların elde edildiği Pergamon'da ve Pergamon'dan et-kilenen yerlerde, daha görkemli mimari kavramların nasıl orta-ya çıktığını görmüş olduk. Öte yandan, Asya'da İskender ve ar-dıllarının egemenliğinde toptan kurulan yeni Hellenistik kentle¬rin tümünde, dama tahtası plan daha önceki döneme yabancı olan bir eş görünüm ve ölçütler- ada oranları gibi konularda göstererek olağanlaştı.


*Haussmann (1809-1891), Seine Valisiyken (1853 -1870) baş¬lattığı kent planlamacılığı etkinliklerini uygularken kullandığı eventrement (karnını açma, barsaklannı dökme, oyuk açma) sözcüğü, ağır hasta olduğu varsayılan kent organizmasının sağlığına kavuşması için gereken tedaviyi, ameliyatı dile getirir. Kar-şıtlannca "yıkım sanatçısı" olarak adlandırılan Haussmann döneminde geçerlik kaza¬nan kent planlamacılığı anlaşıyı iki başlıkta toplanabilir: 1) O zamanlar henüz embri¬yon halinde olan planlamanın toplu yaşamın koşullarına göre akılcı bir biçimde dü¬zeltilmesi gerektiği anlaşıyı. Buna göre, kentlerdeki alanlar trafik, su sistemi, kanali¬zasyon, kamu düzeni, çalışma yaşamı, eğlence, cenaze gibi hizmet ve etkinliklerin çevresi olarak görülmekteydi. 2) Planlamanın aslında ne olduğu üstüne yeni gelişen . bir anlayışla, tarihsel kent merkezlerini yıkmaya duyulan yatkınlık. Bu görüşlerin bağlamında iki yanı ağaçlıklı düz ve geniş caddeler, büyük alanlar, ön yüzleri bir ör¬nek yapılar, anıtsal görüş noktalan, kasıtlı geometri kullanımı, çoğunlukla yinelene¬bilir bir çeşit ızgara plan ortaya çıkar. Haussmann'ın yaptığı yolların bitiminde her zaman dikkate değer bir dikilitaş, bir kemer, ya da bir tür anıt bulunur, (ç.n.). ;

Kaynak: Antik Çağda Kentler Nasıl Kuruldu Sayfa:13-31

Arkeoloji ile ilgili her şey...
Arkeoloji.Biz

Hiç yorum yok

www.arkeoloji.biz. Blogger tarafından desteklenmektedir.