Header Ads


Kral Çıplak!

     "Doğru Söyleyip Dokuz Köyden Nasıl Kovulmayız"a dair.

    Doğru cümleyi doğru yerde kurmak "mottosundan" hareketle, çoğu zaman bize yanlış gelen durum yada olayları hunharca söylemek isteriz, fakat bunu doğru zaman ve doğru yerde yapma gerekliliği vardır, aksi takdirde biz yada herhangi biri zarar görebilir ki bunu hiçbir zaman unutmamak gerekir.

    7 Nisan 1837 yılında Hans Christian Andersen tarafından yayınlanan Kral Çıplak masalını hepimiz duymuşuzdur: Evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzak ülkelerin birinde bir kral yaşarmış, dış görünüşüne fazlasıyla önem veren, kibirli bir kral olmasından bahseder Andersen, bir gün 2 terzi çıkagelir ve kibirli krala dünyanın en muhteşem elbisesini dikeceklerini ve bu elbisenin sadece akıllı insanlarca görülebileceğini söyleyip kusursuz bir elbise vaat ederler, bunu duyan Kral hemen yapılmasını ister ve süreç başlar, günlerce boş bir tezgahta çalışıyormuşçasına görüntü veren terziler  havayı keserek, biçerek çalışmaya devam ederler ve artık sona gelindiğinde Kral; önce başbakanını gönderir, başbakan gördüğü tablo karşısında şaşırmıştır ve hiçbir şey göremediğini söylemenin onu bir aptal yerine koyacağını düşündüğü için susar ve gördüğü hiçlik karşısında methiyeler düzenlemeye başlar ve bu durumu Krala da bu şekilde ifade eder, sonrasında diğer saray eşrafı da yine aptal olarak yaftalanmak istemedikleri için benzer tepkiler verirler ve bu yanlışlar silsilesi böylece devam eder ta ki  artık Kralın elbiseyi giyip halk içine çıkmasına kadar, sonunda beklenen gerçekleşir ve Kral, insanların içinde dolaşırken herkes şaşırmakla beraber kimse doğruyu söylemeye cesaret edemez, fakat tüm bu kaygılardan uzak,saf, yürekli ve hala ruhu kirlenmemiş olan bir çocuk "Kral çıplak" der ve büyü bir anda bozulur, Halk kendi arasında konuşmalara başlar ve gerçek ortaya çıkar.


                                                 Resim 1:https://www.masaloku.net/ciplak-kral-masali sayfasından alınmıştır 

    

    Yukarıdaki hikayenin yüzden fazla ülke anonim halk hikayelerinde olduğu bilinmektedir, insanlık tarihi boyunca doğruyu söyleyebilme cesareti gösterenler çoğunlukla zararlı çıkmıştır, Homeros'un İlyada kitabının ilk bölümünde Agamemnon'un, Apollon'un rahiplerinden biri olan Khryses'in kızını ganimet olarak aldığı ve kızını yitiren babanın Tanrı Apollon'a dua etmesi ile felaketlere uğrayan Akha ordusunun düştüğü durumdan kurtulabilmek adına Yunan krallarının Agamemnon'un çadırına gidişinden bahseder Ozan; en büyük tepkiyi doğru bildiğini çatır çatır söyleyen Akhilleus vermiştir, fakat bu gerçeği söyleme hamlesi ona pahalıya patlamış, Agamemnon kendi ganimetini vermesi karşılığında, Akhilleus'un ganimeti olan Briseis'i almıştır, bu duruma kızan Akhilleus savaşa dahi katılmaz, ta ki en yakın dostu Patroklos onun kılığında savaşa katılıp Hektor tarafından öldürülünceye kadar. Bu hikayeden de anlaşılacağı üzere doğru bildiğimizi, doğru zamanda doğru yerde tevazu ile naif bir üslup ile  söylemenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz.


             Resim 2: Apollon rahibi olan Khryses'in kızını geri almak için Agamemnon a yalvarmasını tasvir eden bir vazo resmi

    En-el Hak diyen Hallac-ı Mansur'un öldürülmesi de, Pir Sultan Abdal'ın Sivas'ta idam edilmesi de, yakın tarihte 1968 kuşağı devrimcilerinden Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılması da  yine doğru bildiğini cesurca söylemiş olmalarından kaynaklanmaktadır, şöyle düşünelim tabi ki dinsel baskının ve otoritenin  akıl ve mantığın önüne geçtiği özellikle Orta çağda  doğru bildiğini, doğru zamanda söyleme algısı çok ta geçerli değildi ama mümkün olsaydı, bu insanlar öldürülmeseydi ve yaşamaya devam etselerdi bugün daha güzel, daha adil bir dünyaya uyanabilirdik. Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum ki: artık evrensel hukuk yasaları ile korunduğumuz günümüz dünyasında, Kral çıplak diye bağırmaktansa doğru zaman ve doğru yerde "acaba Kral'ın üzerinde elbise yok mu" demenin daha doğru olabileceği kanaatindeyim. 

Hiç yorum yok

www.arkeoloji.biz. Blogger tarafından desteklenmektedir.