Header Ads


Kelt adının Etimolojisi:


Kelt adının Etimolojisi:
Söz konusu kavim Hellenler tarafından "Keltler Söz konusu kavim Hellenler tarafından "Keltler" (=οί Κελτοί) olarak adlandırılmakla birlikte, M.Ö. III. yüzyılda Avrupa üzerinden Küçükasya'ya göç eden Keltler hem Latinler hem de Hellenler, "Galatlar" (=οί Γαλάται) adını verdiler10. "Kelt" isminin anlamı belirsizdir. Bu isim Hellence'de κελ,— kökünden gelen, "yükseltme", "övme" ya da "vuruş" anlamında bir sözcük olabilir. Romalılar tarafından "Galler" (= Galli) olarak adlandırılan bu topluluğa, M.Ö. 387 yılında Roma'yı yağmalarken çıkardıkları "gürültü" nedeniyle Latince tumultus, ya da "yabancı", "düşman" anlamına gelen hostis sözcüğünden dolayı bu ismin verildiği düşünülmektedir. Öte yandan, Galli sözcüğü, Apollo'nun öfkeli, çabuk kızan bekçileri horoza benzetildiklerinden Latince Gallus sözcüğünden ya da bu kavmin kuzey ülkelerinden gelen insanlara has, süt rengi derileri olması nedeniyle Hellence "süt" (= το γάλα) kelimesinden türemiş olabilir. Nedeni her ne olursa olsun, Romalılar M.Ö. 387 yılından Caesar'a kadar olan süre içerisinde Galli sözcüğünü, geleneksel olarak, bütün Kelt dilini ve kültürünü taşıyan topluluklar için kullanmışlardır.

Caesar Gallia'yı üç ana bölüme ayırmıştı: Belga'lar, Aquitan'lar ve üçüncüsü, kendi dillerinde Keltler Latincede "Galler" (= Galli) diye anılan kavimdi. "Galatlar" (=οί Γαλάται) formu ise18, belki Gallus ve Κελτός sözcüklerinin birleşmesinden; belki de topraktan doğdukları için Hellence'deki "Toprak Ana" (= ή Γή) sözcüğünden türemiştir. Bununla beraber, Hellence'de "süt" (=το γάλα) sözcüğü, Antikçağ giz bilgilerine göre, yaşamın simgesi sayıldığı için "Galatlar" (=οί Γαλάται) sözcüğünün Hellence "süt yolu", "Samanyolu" anlamına gelen οΓαλαχίας kelimesinden de türemiş olabileceği düşünülmektedir. Diğer yandan, bu sözcüğün etimolojik açıdan incelendiğinde, eski İrlanda dilindeki "savaşçı" (= galdea) ya da "şampiyon" (= gallart) kelimeleriyle olan yakın benzerliği dikkat çekmektedir.
Keltler’in Antikçağ yazarlarına göre ülkeleri:
Keltler, M.ö. II. binyılda Güney Almanya'dan Doğu Fransa ve Avusturya'ya kadar yayılmışlardır. Büyük kabileler halinde Kuzey İtalya'daki Alpler, Pirene Dağları'yla Ren Irmağı arasında kalan ve Belçika'ya kadar uzanan bir alan içinde yerleşmişlerdir. Herkynia'dan çıkan bir kol, Alpler ve Tuna Irmağı'nı aşıp, güneye doğru Polonya'ya kadar ilerlemiş ve bu alanda bıraktıkları derin etkilerden dolayı bölgeye "Gallicia" adı verilmiştir. Diğer bir kol ise, batıya yönelerek Ren, Mosella daha sonra Seine ve Loire ırmaklarını aşmış, oradan Pirene Dağları'na ve Iber (= İspanya) yarımadasının ortalarına kadar bütün yerleşim merkezlerini ele geçirmiştir. Daha sonraları Atlantik kıyısını da ele geçirerek bir yandan güneye, büyük körfezlere, Portekiz'e kadar ulaşmışlar; öte yandan, Britannia adalarına doğru göç ederek, yerleştikleri yörelerin otokton halkıyla kaynaşmışlardır. Bir Hint-Avrupa kavmi olan Keltler, M.Ö. I. binyıldan itibaren ise, Fransa'nın güneyine yerleşmişler ve daha sonraları oradan bütün Avrupa'ya yayılmışlardır. Avrupa'daki Kelt yerleşim bölgelerinde "Hallstatt", "Urnfield" ve "La Tene" olmak üzere, üç ana Kelt kültürüne rastlanmaktadır. M.ö. VIII. yüzyılda demirin ekonomiye katılımıyla Hallstatt Kültürü Orta Avrupa'da geniş bir sahaya yayılarak Yukarı Tuna Bölgesi'nden Ren Bölgesi'ne ve Doğu Fransa'ya uzanmıştır. Bu kültürün en belirgin yerleşim  alanları  ise,  Güney  Almanya'yla  Ren  Irmağı havzasıdır. Bir Hellen (Phokaia = Foça) kolonisi olan Massalia'nın M.ö. VI. yüzyılın ortalarında Württemberg, Baden, Burgundy, Vix bölgelerindeki Keltlerle ticaret ilişkileri bulunmaktaydı. Bu bölgelerde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkarılan prens mezarlarında bol miktarda bulunan Hellen ve Etrüsk işi altın ve tunç eşyalar, Hellen kültürünün Kelt aristokrasisi üzerindeki etkisini açıkça ortaya koymaktadır49. Diğer yandan, M.ö. VI. yüzyıldan sonra, Iber yarımadasındaki arkeolojik buluntulardan elde edilen sonuçlar, Urnfield Kültürü'nün Rhon'dan (= İsviçre) Katalonia'ya kadar yayıldığını göstermektedir. Keltler, M.ö. V. yüzyıldan itibaren kadın ve çocuklarıyla doğuya doğru ilerledikleri sırada bir taraftan Almanya ve Alp Dağları'nı geçmişler, diğer yandan da Aşağı Tuna ülkelerini istilâ etmişlerdir. M.ö. V.-III. yüzyıllarda Avrupa'da "İkinci Demir Devri" olarak adlandırılan La Tene Devri'nde ise, Keltlerin hem İtalya'yı hem de Balkanları istilâ hareketine başladıkları gözlemlenmektedir.
M.Ö. IV.-III. yüzyıl yazarlarından Timaios'a göre, Keltler Nympha Galatea’yla vahşî ve kanlı Kyklops Polyphemos'un birleşmesinden doğan Galatos'un soyundan gelmektedirler. M.ö. III.  yüzyılda Hellenistik Mısır Kralı II. Ptolemaios'un saray şairi olan Kallimakhos, daha da ileri giderek, "Delos'a İlâhî" (= Hymnos eis Delon adlı eserinde Galatları Titanların soyundan türemiş, korkusuz insanlar olarak tanımlamıştır. Daha sonralan Diodoros, Parthenios ve Ammianus Galatos ya da Keltos'un babasının Herakles olduğunu iddia ederek Galat soyunu bu tanrıya bağlarlar.
Sonuç olarak, sebebi her ne olursa olsun, M.Ö. III. yüzyıldan itibaren "Galatlar" sözcüğü, hem Hellenler hem de Romalılar tarafından, üç büyük kol halinde Avrupa'nın içlerine yapılan bir yağma hareketinden sonra Küçükasya'ya geçen ve sonraları Kızılırmak yayı içinde, Orta Anadolu'nun kuzeyinde, doğudan Pontos ve Kappadokia; batıdan Phrygia; kuzeyden Paphlagonia'yla sınırlandırılmış bölgede oturan halkları adlandırmak için kullanılmıştır.
Keltler, M.ö. IV.yy olayları ve Romaya girişleri:
Keltler, M.Ö. IV. yüzyılın başlarında liderleri Brennos'un önderliğinde, Kuzey İtalya'nın verimli topraklarına yağma seferleri düzenlemişler ve Roma'yla Latin müttefiklerini kentin 16 km kuzeyinde Tiberis (= Tiber) Irmağı'nın kollarından biri olan Allia Irmağı kıyılarında, M.Ö. 387 yılında yaptıkları bir savaşta bozguna uğratmışlardır. Roma ordusu dağıldığı için Roma kenti de kaybedilmişti. Aşağı kentin Krallık Döne-mi'nden kalma surlarını kolayca aşan Galler Roma'ya girmişler, kenti yağmalayarak bir bölümünü de yakmışlardır56. Fakat kent halkının taşıyabildikleri değerli eşyalarla birlikte sığınmış olduğu, kentin iç kalesi durumundaki Capitolium Tepesi'ni yedi ay boyunca kuşatmalarına rağmen ellerine geçirememişlerdir. Efsaneye göre, Romalılar, Gallerin kentlerinden çekilmelerini ancak onlara altın vererek sağlayabilmişlerdir. Fakat Gallerin lideri Brennos, altınların tartılması sırasında, teraziye kararlaştırılan ölçüden daha fazla altın alabilmek için, terazideki dirhemlerin üzerine bir de kılıcını koy¬muştur. Bu duruma itiraz eden Romalıları ise, "vae victis" (= vay yenilenlere!) sözleriyle hem reddetmiş hem de aşağılamıştır. Bu sözü hiç unutmayan Romalılar, bunu her zaman en acı hatıraları arasında sayarak tarihe mal etmişlerdir. Galler ise, bir süre sonra, Roma'dan aldıkları ganimetle birlikte çekip gitmişlerdir.
Makedonya ile olan ilişkiler
M.ö. IV. yüzyılda Aşağı Tuna havzasıyla Adriyatik Denizi arasındaki alana kadar yayılmış olan Kelt yerleşim merkezle­rinde yapılan arkeolojik araştırmalarda bol miktarda ele geçen Makedonia (= Makedonya) sikkeleri, bu dönemde Keltler ve Makedonyalılar arasında yoğun bir ilişkinin varlığını belgele­mektedir66. Özellikle II. Philippos döneminde (M.Ö. 359–336) bu ilişkinin yoğunlaştığı görülmektedir. II. Philippos, büyük bir ihtimalle, Illyria'lılara karşı düzenlediği sefer sırasında Keltlere, bu seferi kolaylaştırmaları ya da Illyria'lılar yanında kendisine karşı savaşmamaları için rüşvet vermiştir. M.Ö. 356 yılında II. Philippos'un bir Kelt hançeriyle yapılan suikast sonucunda hayatını kaybetmesi de, Makedonyalılarla Keltle­r’in ne derece yakın olduklarını göstermesi bakımından ilgi çe­kicidir. Büyük İskender ise, Tuna seferinde Tribal'ler ülke­sinde bulunduğu bir sırada (M.ö. 335) Keklerle karşılaşmış, onları merak ettiği için bir Kelt heyetini sofrasına davet et­miştir. Aralarında geçen konuşmada Keltler’e dünyada en çok neden korktuklarını sormuş; Keltler ise, yalnızca gökyüzünün başlarına yıkılmasından korktuklarını söyleyip şunu eklemiş­lerdir: "Bunun yanında senin gibi bir adamın dostluğunun değerini de biliriz'. Keltlerden, kendisinden korktukları cevabını bekleyen İskender şaşırarak "İşte mağrur bir millet" demiş ve onlarla dostluk anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşma diğer yandan Keltlerin Tuna Bölgesi'nde Makedonya Kralı Büyük İskender'le aynı masaya oturup dostluk anlaşması imzalayabilecek derecede güçlü olduklarını göstermesi bakımından da ilgi çekicidir. Yapılan bu anlaşma Büyük İskender'in hükümdarlığı süresince geçerliliğini korumuş ve bu şekilde Makedonya'nın savunmasız kuzey sınırları güvenlik altında tutulabilmiştir.
M.Ö. 297 Anadolu’ya bilinen ilk Kelt göçleri
Lysimakhos Devleti'nin M.ö. 281 yılında Kurupedion Ovası'ndaki muharebede yıkıldığını duyan Keltler, artık Trakya ve Küçükasya'da kendilerini durdurabilecek bir gücün kalmadığının bilincindeydiler. Keltler,komutanları Brennos önderliğinde ordularını toplayıp M.Ö. 280 yılında ana vatanlarından güneye doğru hareket etmişler, Danuvius (= Tuna) Irmağı'nın güneydoğusu üzerinden Balkanlar'a ve oradan da Makedonya ovalarına yayılarak ilk defa, İskender'in ölümünden sonra yerine geçen haleflerinin topraklarına gelmişlerdi. Liderler arasında yapılan bir toplantı sonunda orduyu üç ana bölüme ayırmışlar ve her bir lider kendi istilâ edeceği bölgeyi tayin etmişti. Böylece Kerethrios'un kumandası altındaki birinci grup Trakyalılar ve Tribal kavimlerinin üzerine, Brennos ve Akikhorios liderliğindeki ikinci grup Paionia Bölgesi'ne doğru saldırıya geçmiş; Bolgios'un sevk ve idaresindeki üçüncü grup ise, Makedonya ve Illyria'lıların elinde bulunan bölgeyi istilâ etmeye başlamıştı.
Bolgios'un Makedonya seferi
Makedonya Bölgesi ve Hellas zaten, İskender'in ölümünden sonra imparatorluğu paylaşan halefleri arasındaki bitmez tükenmez mücadelelerle yıpranmış ve alt üst olmuş merkezi yönetimiyle istilâcılara karşı koyamayacak bir durumdaydı. Makedonya topraklarında ilerleyen Bolgios âdet üzerine, Kral Keraunos'a elçiler göndermiş ve bunlar da krala, eğer ülkesindeki barışı korumak istiyorsa, altın ya da para olarak Galatlara haraç (= demarkhe) ödemesi gerektiğini söylemişlerdi. Öfkesi ve coşkun hareketleriyle ün yapan Keraunos ise, elçilere "Eğer benden alacak bir şeyiniz varsa hemen gidin, kumandanlarınıza vakit geçirmeden teslim olup silahlarını bırakmalarını haber verin! O zaman onlarla nasıl bir barış yapacağımı ben bilirim" demiştir. Bu duruma gülen elçiler, "Barışı senin iyiliğin için mi, yoksa kendi iyiliğimiz için mi önerdiğimizi kısa zamanda göreceksin" diyerek oradan ayrılmışlardır.
Bolgios önderliğindeki Galatlar karşısında bir varlık gösteremeyen Makedonya ordusu bozguna uğramış, Keraunos savaş sırasında Galatlar tarafından öldürülmüştür. Daha sonra başı kesilip bir mızrağın ucuna geçirilerek, Makedonya ordusuna gösterilmiştir. Bu sırada zaten ağır kayıplar veren Makedonya kuvvetleri, krallarının kesik başını görünce çarpışmayı bırakarak geri çekilmeye başlamışlar ve Galatlar tarafından izlenen bu ordunun büyük bir kısmı yok edilmiştir. Bolgios liderliğindeki Galatlar, krallığı yağmalamaya başla¬mışlar; Kral Ptolemaios Keraunos'un da savaş alanında ölmesiyle başıboş kalan ülkede tam bir anarşi ortamı baş göster miştir. Bu sırada aşağı tabakadan bir Hellen olan Sosthe-nes adlı biri, Galatlara karşı bir ordu toplamayı başararak, (Galatlarla gerilla savaşı yapmaya başlamıştır. Sosthenes böylece, büyük kafileler halinde ilerleyen gruptan geride kalanları tuzağa düşürüyor, yolları kesiyor ve bu şekilde Galat İlerleyişini yavaşlatıyordu. Sonunda Sosthenes, Keraunos'un (ulusundan arta kalanları da toplayarak, Galatlara karşı genel bir saldırıya geçmiştir. Sosthenes'in saldırılarının artarak tehlikeli bir boyut kazanması üzerine, kazandığı zaferi ve özellikle, ele geçirilen ganimeti tehlikeye atmak istemeyen Bolgios, bu sırada Paionia Bölgesi'nden Thessalia'ya doğru İnen Brennos'un birlikleriyle buluşmak üzere harekete geçmiştir.
Brennos ve Orta Yunanistan seferi:
Illyria'lılarla arası iyi olan Brennos kolayca Thessalia Bölgesi'ne inerek, Makedonya'yı istilâ eden Bolgios hâkimiyetindeki grupla birleşmiş ve Brennos, liderlerle yaptığı toplantılar ve kişisel konuşmalarıyla hem Galat yöneticileri hem de orduyu, zayıf ve zengin Hellas'a bir sefer düzenlenmeye ikna etmiştir. Subayları arasından Akikhorios'u kendisine yardımcı olarak atayan Brennos, 152.000 piyade ve 20.400 süvariden oluşan ya da asıl mevcudu daha fazla olan bir ordu meydana getirmiştir. Ordunun daha fazla mevcudu olması, her bir Galat süvarisinin yanında yetenekli biniciler olan iki atlı yardımcı bulunması anlamına gelmekteydi.
Bu organizasyon kendileri tarafından trimarkisia (marka Kelt dilinde "at" demektir) olarak nitelenen ve üç atla üç biniciden oluşan süvari birimi anlamındaydı. Çarpışma sırasında eğer baş süvari atından düşer ya da atına bir şey olursa, yardımcılarından biri ona kendi atını verir ve yaya olarak dövüşe devam ederdi. Eğer baş süvari yaralanırsa, yardımcılarından biri kendisini kampa taşırken, diğer yardımcı onun yerini alırdı. Eğer baş süvari ölürse, yardımcılarından biri onun atına atlar ve ken­disinin yerine geçerdi. Nihayet, eğer hem at hem de baş süvari ölürse, her za­man için yerini alabilecek iki yardımcısı hazır bulunurdu. Bu sistem Pausanias tarafından, Perslerin "Ölümsüzler" olarak adlandırdığı 10.000 kişilik özel taburuna benzetilmiştir. Aralarındaki fark, "Ölümsüzler’in sayısının her savaş sonunda tamamlanması; Galatların ise, bu açığı savaş sırasında kapatmalarıdır. Böylece Galat süvari birliği her zaman büyük bir hızla saldırmakta ve her saldırış sırasında eski sayılarını muhafaza etmekteydi
Bunun üzerine Brennos, kendi önderliğindeki grupla hızla güney Makedonya'ya inmiş ve ona yenilen Sosthenes kahramanca ölmüştür. Dağılan Makedonya birlikleri müstahkem kentlere sığınmışlardır. Brennos ise, kendi öderliğindeki grupla Hellas'ı istilâ etmek için Thermopylai'a doğru ilerlemeye başlamıştır. Bu sırada, Galatların daha önceki baskınları sırasında ellerine geçirdikleri Makedonya, Paionia ve Trakya bölgelerinde yaptıkları kötülüklerin haberlerini alan Hellenler, Brennos'un düzenlediği bu sefer sonunda ya galip geleceklerinin ya da yok olacaklarının bilincindeydiler. Çünkü Galatlara karşı sürdürülen mücadele Perslere karşı sürdürülmüş olan mücadeleden çok daha şiddetliydi. Öte yandan Persler Hellas'ı kendi hâkimiyetleri altına almak istemişlerdi; Galat istilâsı ise, Hellas'ı tamamıyla yağmalama ve yok etme amacına yönelikti.
Brennos ordusuyla, Thessalia'nın güneyinden akan bir ırmak olan Sperkheios boyunca güneydoğuya inerek, Thermopylai'ı aşmayı düşünüyordu. Çünkü Thermopylai geçidi Hellas'a girmek için tek yoldu. Bu gelişmeler üzerine, söz ko­nusu geçit aşıldığı takdirde kendi toprakları tehlikeye düşecek olan Boiotia, Aitolia, Attika bölgelerinin sakinleriyle Phokis'liler ortak bir savunma düzeni oluşturup, Galatların Hellas'a girişini engellemeye çalışmışlardır. Hellen birlikleri, bundan iki yüz yıl evvel yaptıkları gibi, Barbarların Hellas'a girmesini Thermopylai geçidinde engellemeye karar vermişlerdi. Çünkü ancak iki arabanın yan yana geçebileceği genişlikte olan bu geçit, batı yönünde çok yüksek, sarp, aşılması imkânsız Oita Dağı tarafından; doğu yönünde ise, bataklıklarla çevrilmişti. Ayrıca bu yol üzerinde yerlilerin   "Kazanlar"   diye adlandırdıkları sıcak su gölleri vardı.
Sperkheios Irmağı boyunca ilerleyen Galatların, Magnesia ve Phthiotis bölgelerine yaklaştığı haberini alan Hellenler, Thermopylai'daki kamplarından 1.000 kişilik hafif silahlı askerle süvarileri göndererek, onların ırmağı kolayca aşmalarım engellemek istemişlerdir. Irmağa ulaşan Hellen kuvvetleri, bu yüzden Sperkheios üzerindeki köprüleri yıkarak ırmak boyunca kamp kurmuşlardır. Bu sırada bölgeye gelen Brennos, çok derin olan ve hızlı akan bu ırmağı geçmenin kendisine çok pahalıya mal olacağını görmüş ve savaş hilelerini sezinlemekte oldukça zeki olduğu için, bir hile tasarlayarak, düşmanın gözü önünde, karşıya geçmek için uzun hazırlıklar yap¬maya başlamıştır. Çok iyi yüzen ve zaten uzun bir ırk olan Galatlar arasından en uzun boylulardan oluşan 10.000 kişilik bir birliği Sperkheios Irmağı boyunca aşağı yollamış, geceleyin ırmağın geniş ve az derinliğe sahip göller halinde yayıldığı bir yere gelen,  Galatların bir kısmı yüzerek, bir kısmı kendilerine has büyük kalkanlarını sal yaparak ve en uzun boyluları ise, yürüyerek karşı yakaya geçmişlerdir. Ertesi sabah barbarların bir kısmının ırmağı geçtiğini gören Hellenler, kuşatılma korkusu altında derhal asıl ordunun bulunduğu Thermopylai'a çekilmişlerdir.
Sperkheios Irmağı'nı aşan Brennos, Thermopylai'a doğru ilerlemiş ve Hellen ordusunu küçümseyerek, hemen saldırıya geçmiştir. Fakat geçidin darlığının yanı sıra Hellenlerin düzenli ve iyi silahlanmış ordusu karşısında, düzensiz, donanımı eksik, anlamsız bir öfke ve barbarlık hisleriyle dolu Galat ordusu geri çekilmek zorunda kalmıştır. Galatlar ölülerini bile toplamamış, hatta savaş sonrasında haberci gönderip ölüleri almak için bile bir girişimde dahi bulunmamışlardır. Pausanias'a göre, bu davranışın nedeni, Galatların ya düşmanlarına kendilerinin vahşî hayvanlardan farklı bir şey olmadıklarını göstererek korku salmak istemeleri ya da savaş sırasında ölenler için cenaze merasiminin kendilerince bir anlam taşımamasıydı.
Savaştan bir hafta sonra bir Galat alayı, Herakleia yolu üzerinden Oita Dağı'na çıkıp hem o sıralar dağ üzerinde bulunan Athena Tapınağı'nı yağmalamak, hem de o yöndeki geçidi ele geçirmek üzere yola çıkmışsa da, o sıralar Oita Dağı ve Athena Tapınağı'nı koruyan Telesarkhos komutasındaki Phokis'liler tarafından hepsi yenilerek uçurumdan aşağı atılmışlardır.
Galat liderler arasında bu durumdan sonra cesa­retini yitirmeyen tek lider olan Brennos, yeni bir plân hazır­lamıştır. Brennos'a göre, yenilgiye Aitolia'lıların ağır silahlı askerleri neden olmuştur. Eğer Aitolia'lıları evlerine geri gön­dermeyi başarırsa Hellenleri daha kolay yenebileceğini düşü­nen Brennos, Orestorios ve Kombutis kumandasında 40.000 piyade ve 800 süvariden oluşan bir birliği Aitolia'yı yağmalamak ve tahrip etmek üzere bölgeye göndermiştir Aitolia topraklarına giren Galatlar, -eli silah tutan herkesi- yaşlılar ve anne kucağındaki çocuklar da dahil, herkesi öldürmüşler ve bu yüzden Hellenler arasında "acıma ve merhametten uzak, insan eti yiyip, insan kanı içen canavarlar" olarak nitelendirilmişlerdir. Halk, özellikle kadınlar, Galatların eline düşmek-tense kendilerini öldürmeyi tercih etmişlerdir. Aitolia'lılar, çılgınlıkla akla hayale gelebilecek her türlü kötülüğü yapan Galatların bu işlerini öğrenince, Thermopylai'daki Hellen konfederasyonunu bırakarak, bütün hızlarıyla yağmaya uğrayan kendi vatanlarına yardıma koşmuşlardır. Bu sıralar Hellas'ın en zengin ve en kalabalık bölgesi olan Peloponnesos Yarımadası'ndan yalnızca Akhaia Bölgesi'ndeki Patrai'lılar, Aitolia'lılara yardıma gelmişler; fakat Galatlar karşısında ağır bir yenilgiye uğramışlardır. Diğer yandan, Aitolia'lılar karşısında toplu bir direnişle karşılaşan Galatların ancak yarısı Thermopylai'daki kamplarına geri dönebilmiştir. Bu arada, Oita Dağı'na çıkan diğer patikaları keşfeden ve bunlar¬dan Atinian'lıların topraklarından geçen ve ordunun ilerlemesi için daha elverişli olanını seçen Brennos, yardımcısı Akikhorios'u geride bırakarak, 40.000 kişilik bir kuvvetle dağa tırmanmaya başlamıştı. O sabah dağda oluşan yoğun bir sis tabakasının gizlediği Galatları bir anda karşılarında gören Phokis'liler, onlara karşı kahramanca direnmelerine rağmen,  çekilmek zorunda kalmışlar ve Thermopylai'da bulunan Hellenlere Galatların yaklaşmakta olduklarını bildirmişlerdir. Böylece, Galatlar bir dizi başarısız akından sonra hain  ephialtes'in Perslere gösterdiği kestirme patikayı keşfederek, onlar gibi, Hellenleri Thermopylai'nin bu dar geçidinde kuşatıp, iki taraftan saldırmışlar; fakat Hellen ordusu bozguna uğratılmakla birlikte kuvvetlerin büyük bir bölümü Lamia Körfezi'ne yanaşan Atina donanmasınca kurtarılmıştır. Gene de gemilerinin bir bölümü bu sırada kıyıya fazla yanaştıkları için ya çamura saplanmış ya da aşırı yük ve Galat saldırısı yüzünden su alıp batmıştır. Thermopylai geçidini ele geçiren Brennos, Hellenlerin tahmin ettiği gibi, polis'lere ve territorium'larına saldırmak yerine, Delphoi'daki Apollon Tapınağı'nın hazinesini yağmalamayı düşünüyordu. Ordusunun büyük bir bölümünü o ana kadar ele geçirilen hazineyi koruması için Herakleia kentinde yardımcısı Akikhorios’a bırakan Brennos, bizzat Delphoi'a doğru hareket etmiştir.
Delfoi kuşatması
Bu sırada başlarına geleceği iyi bilen Delphoi'lular telaşa kapılıp, tapınağın kutsal eşyasını toprağa mı gömmeleri yoksa başka bir ülkeye mi taşımaları konusunda kehanete danış­mışlar; Apollon ise, aynen iki yüz yıl önce Pers istilâsı sıra­sında verdiği yanıtı yineleyerek, kutsal eşyanın -kendi tanrı­sal gücüyle korunacağından- yerinden kımıldatılması gerektiğini bildirmiştir. Bununla birlikte Hellen kentleri tanrının kutsal alanını savunmak üzere Delphoi çevresinde ortak bir savunma hattı oluşturmuşlar ve bütün bir gün boyunca bar­barlara çok zor anlar yaşatmışlardır. Buna rağmen istilâcı barbarlar tapınağı ele geçirmişler; fakat akşam Üzeri yer sar­sıntıları meydana gelmiş, Parnassos Dağı'ndan yuvarlanan kayalar korkunç gürültüler çıkararak üzerlerine düşmüştür. Dondurucu soğuk, kar yağışı, özellikle yıldırımlar ve gök gürültüleri Galatların zor bir gece geçirmelerine neden olmuş­tur138. Sabahla birlikte Delphoi'a gelen yardımcı güçlerle bir yandan Hellenler Galatlara saldırırken, diğer yandan çevreyi iyi tanıyan Phokis'liler, Parnassos Dağı'nın sarp patikalarından ilerleyerek,  barbarlara arkadan hücum etmişlerdir. Şiddetli çarpışmalar sonunda ağır kayıplar veren Galat ordu­sunda Brennos da yaralananlar arasındaydı. Bu sırada Akikhorios ordusunun büyük bir bölümünü Herakleia kentinde hazineye göz kulak olmak üzere bıraktıktan sonra, geri kalan askerleri yanına alarak Brennos'a yardım etmek üzere yola çıkmıştır. Aynı akşam Galatların karargâhında bir tartışma çıkmış, birbirlerine saldırmışlar ve içlerinden birçoğu ölmüştür. Belki de Apollon aynen kehanetteki gibi, kendi tapınağını gene kendisi koruyordu. Ertesi sabah, Phokis'lilerin düzenli bir şekilde Galatların yiyecek bulmalarını engellemeleri sonucu orduda baş gösteren açlık nedeniyle ve ayrıca Hellen saldırıları yüzünden bunalan Galatlar geri çekilmeye başlamışlar, Brennos önderliğinde Delphoi'u terk ettikten kısa bir süre sonra onun yardımcısı Akikhorios'un kuvvetleriyle buluşabilmişlerdir. Pausanias'a göre, daha sonra, Brennos saf şarap içmek suretiyle; Diodoros'a göre ise, saf şarap içtikten sonra kılıçla intihar etmiştir. Bu sırada Akikhorios komutasındaki birlikleri takip eden Aitolia'hlar, Brennos'u izleyen Phokis'lilere ve diğer Hellen birliklerine katılmışlardı. Atinalılar, Boiotia Bölgesi'ne ilerleyerek güçlerini onlarla birleştirmişler; Aitolia, Malia ve Thessalia bölgelerindeki halk da Galatlara, şimdiye kadar yaptıkları kötülüklerin cezasını vermek üzere beklemeye başlamıştı. Böylece, bütün Hellas, Delphoi yenilgisi ve Brennos'un ölmesi üzerine düzenli bir şekilde geri çekilmeye çaba gösteren Galatlara karşı birlik oluşturmuş oluyordu. Hellenler, Galatların geçecekleri yerlerdeki tarlaları yakarak köyleri boşaltmışlar, erzak ve levazım edinmelerini engelleyerek onları çok zor bir durumda bırakmışlardır. Her an saldırıya uğrayan Galatların ne sığınacak güvenli bir yerleri ne de erzakları vardı. Geceleri soğuk, kar ve düşman saldırısı altında rahat yüzü görmeden ilerlemeye çalışıyorlardı. Kuzeyde Thessalia üzerinden, ağır kayıplar vererek aralarından ancak pek azı Makedonya sınırındaki diğer kabilelerle buluşabilmiş ve buradan da liderleri Bolgios önderliğinde Makedonya'yı kat ederek Trakya'ya doğru ilerlemişlerdir. Bunun üzerine Hellas'ın saygıdeğer ve en eski kutsal birliklerinden biri olan Amphiktyon'lar, Galatları Hellas'tan defetmenin anısına "Kurtuluş" (= Soteria ) adlı bir festival düzenlemişlerdir.
Trakya'ya gelen Galatlar, bölgenin egemenliğini elinde bulunduran II. Antigonos Gonatas'la150 M.Ö. 278/277 yılında Lysimakheia yakınlarında görüşmüşlerdir. Bu görüşmeden olumlu bir sonuç alamamış olmalıdırlar ki, geceyle birlikte kralın kampına saldırmışlar; fakat onların böyle bir harekette bulunabileceğini düşünmüş olan kral tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmışlardır151. Hellas'ta büyük bir coşkuyla kutlanan bu zafer bütün Makedonya ve Hellas'ı Galatların yarattığı huzursuzluk ve tehditten tamamen kurlarmış ve insanlara rahat bir nefes aldırmıştır. Bu zafer sonunda Makedonya tahtına çıkan Antigonos Gonatas ve sülalesi bundan böyle Makedonya tarihinin sonuna kadar tahtı işgal edecektir.

Hiç yorum yok

www.arkeoloji.biz. Blogger tarafından desteklenmektedir.