ARKEOLOG OLMAK: Hiç altın buldunuz mu?
58 YIL ÖNCE YAZILMIŞ BİR GAZETE YAZISI VE ARKEOLOG OLMANIN NE DEMEK OLDUĞU
BUNDAN TAM TAMINA 58 YIL ÖNCE YAZILMIŞ BİR GAZETE YAZISI ARKEOLOG OLMANIN NE DEMEK OLDUĞUNU DEFALARCA SÖYLEDİĞİMİZ ŞEKİLDE YAZIYA ALINMIŞ.
AKLIN YOLU BİR DEMEK Kİ DEMEDEN ALAMIYOR İNSAN KENDİNİ VE ARKASINDAN ŞU SORU GELİYOR MADEM AKLIN YOLU BİR NEDEN BUNCA ZAMANDAN SONRA HALA ARKEOLOJİ MEZUNLARININ ÇOĞU KENDİ İŞİNİ YAPAMIYOR...
TETKİKLER
Arkeologlar, niçin Türkiyeye gelmek isterler?
- Türkiye, arkeologlar için bir cennettir. Çünkü bu topraklar, tarihte pek çok mühim hâdiselere sahne olmuş ve eski eserler bakımından bir hazine haline gelmiştir.
Edinburgh Üniversitesi profesörlerinden Michael Gough Güney Türkiye’de birçok hafriyat işlerinde bulunmuş genç bir İngiliz arkeologudur. Mr. Gough B.B.C. nin Türkçe servisinde yayınlanan bu konuşmasında birçok kimselerin neden arkeolog olduklarını ve bir haylisinin bu iş için neden Türkiye’ye gittiklerini izah etmektedir.
★ Henüz altın buldunuz mu?
* Bunun bir muhavereye bağlamak için tuhaf bir girizgâh olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat sizi temin edebilirim ki bu sual artık beni hiç hayrete düşürmüyor. Omu âdeta bekliyorum. Çünkü ben bir arkeoloğum İngiltere’de veya Türkiyede halk, umumiyetle, aklı başında bir kimsenin, bir hazine yani bittabi altın aramadığı takdirde,vaktini ve parasını derin kuyular kazmak vo bulduğu enkazın ölçü- lerini dikkat ve ihtimamla almak gibi işlere harcıyacağına bir türlü akıl erdiremez. Halbuki ben 16 se- neden beri arkeoloji ile meşgul olduğum halde bir kerecik bile altın bulmadım. Meslekdaşlarımdan herhangi birisi de bulmadı. Ama bu keyfiyet bizim maneviyatımızı kırmış değildir. Yine arkeolog olmağa devam ediyoruz.
İşte bu konuşmamda belirtmek istediğim nokta budur ve üç sual ve cevap şeklinde hülâsa edilebilir.
Sualler şunlardır:
İnsanlar neden arkeolog olurlar?
Neler bulacaklarını ümit ederler?
Birçokları kendi memleketlerinde kalarak kendi Asarı atikalarını kazıp arıyacaklarına bu iş İçin neden Türkiye'ye giderler?
İnsanlar neden arkeolog olurlar sualine kendi şahsî cevabımı vermek isterim. Ben başka insanlar ve onların yaşayış tarzlarına karşı derin bir alâka duyarım. Benim fikrimce eski medeniyetlerin tetkik ve mütalâası, zamanımızın meselelerine, bir hal çâresi bulmağa ve bunları anlamağa çok yardım eder. Bundan manada, şunu da inkâr edemem ki, yeni keşfiyatta bulunmak, meselâ tarihî bilgimizdeki boşlukları dolduran yeni bir tablet bul- mak ve hattâ eski bir ırkın bulundukları yerde yaşadıklarını gösteren birkaç dökük çanak çömlek bulmak insana derin bir heyecan verir. Hititlerin şu veya bu bölgede yaşadıklarını gösteren bir yazı mevcud olmayabilir, fakat kırık dökük çanak çömlek parçaları bize tarihi sanki yazılı imiş gibi gösterir, gözümüzün önünde canlandırır. Görüyorsunuz ki, yıkık bir duvar, üzerinde silik yazılar bulunan bir tablet, veya kırık bir fincan, bir arkeolog için bir yığın altın para kadar kıymetli bir hazinedir. Hattâ ekseriya tarihî nok- tai nazardan altın paralar pek daha az kıymetli olabilir. Biz arkeologların neler bulmağa çalıştığımız sualine cevap vermek daha güçtür. Çünkü ekseriya, kazmağa başlayıncaya, kadar toprağın altında neler bulacağımıza dair bir fikrimiz yoktur. Fakat aynı zamanda, iyi bir tahminde bulunmak kabildir. Meselâ alelade bir çeşmeyi görmüş olanlar ve nasıl işlediğini bilenler o civarda bir su kaynağı bulunduğunu ve tam yerinde bir kuyu veya hendek kazılırsa bir su borusu bulunabileceği farzederler. Böyle bir şey kestirmekte güç- lük yoktur. Akıl ve mantığa bağlıdır. Tıpkı bunun gibi, bir tepeciğin üzerinde Etiler veya Asuriler’den kalma kırık bir çömlek parçası bulan arkeolog, yerin altında bir Eti veya Asuri binasının enkazı bulunduğuna pekâlâ hükmedebilirler.
İsabetli bir tahminde bulunduğum zaman, bazen bana «Toprağın altında neler bulacağınızı nereden bildiniz?» diye sorarlar. Halbuki bu gayet basittir. Bir insan gece karanlığında hiç bilmediği bir eve girse, ışığı yaktığı zaman kapılar ve pencereler göreceğini bilmez mi? Fakat bittabi arkeolog’un ihtisas sahibi olması şarttır. Lâkin seçtiği mevzu, gayet vasi bir sahayı, denilebilir ki, bütün dünyayı kapladığı için, bir tek insanın, bir tek ömür içerisinde her şeyi bilmesi ve öğrenmesi imkânsızdır,
İşte bu sebepten dolayı bir çoklarımız, arkeolojinin bir tek safhası veya devresi, üzerinde ihtisas kesbederek umumi manzarayı tamamlamak için başkalarına bağlı kalırız. Meselâ ben Türkiyede çalışırım. Başka memleketlerdeki araştırmalar ve hafriyat hakkındaki bilgimi kitaplar ve mecmualardan edinirim. Şimdi şunu soracaksınız: «Ama neden başka birçok İngiliz arkeolog kendi memleketlerinde hafriyat yapacaklarına, her sene Tür- kiyeye giderler?» Bunun cevabı basittin İngiltere’de araştırma sahası mahduttur. Bitabi İngiltere’de tarihten evvelki devrleri araştırmakta olan arkeologlar için iş çoktur. Alimlerimizden bazıları da Romalıların İngiltere’yi işgal ettikleri devirle alâkadar olurlar. Buna rağmen, Britanya adalarının eski ve büyük dünya medeniyetlerinin beşiği olduğunu iddia edemeyiz. Halbuki Türkiye arkeolojik eserler bakımından bir hazine kaynağıdır. Çünkü tarihte en mühim hâdiselerden bazılarına sahne olmuştur. Mazide Etiler, Asuriler, Yunanlılar ve Romalılar ve daha sonraları Araplar ve Selçuklular, Anadoluyu işgal etmişlerdir.
Bu vaziyet karşısında Türkiyenin arkeologlar için bir cennet olmasına hayret edilebilir mi?
1947 yılında Ankara’da bir İngiliz Arkeoloji Enstitüsü kurulmuştu. Bu Enstitü hem Türkiyedeki İngiliz arkeoloji öğrencilerine bir merkez teşkil edecek, hem de Türk ve İngiliz âlimleri için bir toplantı mahalli olacaktı. Bu iki gayesinde ne dereceye kadar muvaffak olduğunu şundan anlıyabilirsiniz ki, Türkiye’yi ziyaret eden ve Türkçeyi öğrenen İngilizlerin sayısı seneden seneye artmaktadır. Son zamanlarda enstitü âzalarından bir Türk arkeologu, enstitünün Londra’daki binasında İngilizce olarak bir konferans vermiştir. Bu şekilde İşbirliği yapılmasının arkeolojinin çerçevesini ziyadesiyle aşan bir kıymeti haiz olduğunu benim kadar hiç şüphesiz sizler de takdir edersiniz. 30.07.1954 Milliyet Gazetesi
Yorum Bırakmak İster misiniz?