Header Ads


Arkeolojik Bilgiler Işığında: İtfaiye'nin Tarihi


Neşe Uzunkaya'nın yazdığı ve 27 EYLÜL 2022 SALI günü Dokuz Eylül Gazetesi, Dokuz Sütun köşesinde paylaştığı yazılarına İtfaiyeciler ile ilgili ilginç bilgilere, itfaiyeciliğin tarihi, Osmanlı dönemi itfaiyecileri Tulumbacılar hakkında iyi araştırılmış keyifle okunacak yazısını sizlerle paylaşıyoruz. 

 

İtfaiyeci haftası kutlu olsun

  ALEVLERLE SAVAŞAN KAHRAMANLAR "İTFAİYECİLER" Hayat kurtarma söz konusu olduğunda itfaiyeciler, kendi canlarını tehlikeye atmakta en küçük bir tereddüt göstermiyor. Alevlerin içinde kafesteki kuşu ya da dumandan bayılmış evin kedisini bile bırakmıyorlar.

İtfaiyeciler alevlerle savaşan, can kurtarmak için kendi canını tehlikeye atmaktan çekinmeyen cesur ve yetenekli insanlardır. İtfaiyeci yangını söndürmek için gereken neyse onu yapar. Ateşi söndürür. Yangının içinden can kurtarır. Yangından kaçamamış, alevlerin fırına döndürdüğü binalarda mahsur kalmış panik içindeki bebekli anneleri, çocukları, yatalak yaşlıları kucaklayarak, sırtlayarak dışarı çıkardığı yetmezmiş gibi kafesteki kuşu, duman solumaktan kendinden geçmiş kediyi de geride bırakmaz. Ne yapar eder yanan binadan çıkarır. Oksijen maskesiyle, kalp masajıyla o küçücük canı da yeniden hayata döndürmenin yolunu bulur. Sonra yine alevlerle mücadelesine döner. İtfaiyeci kuyuya düşen köpeği, evin çatısına sıkışan ineği, ağaca çıkan kediyi kaderine terk etmez. Kurtarıp, sahibine teslim eder. İtfaiyeci nedir sorusuna yanıt ise: Yangın söndürmekle yükümlü personele itfaiyeci denir. Bir itfaiyeci yangınları söndürmek için eğitilmiş ve buna göre donatılmıştır. İtfaiyenin özdeşleştiği yangınla mücadelenin 3 temel amacı vardır. Bunlar sırasıyla hayat kurtarmak, mal kurtarmak ve çevreyi korumaktır. İtfaiyeciler sadece yangınlara mı müdahale eder? Yangınların yanı sıra deprem, sel gibi doğal afetlerde, her türlü patlama, çökme gibi olağanüstü durumlarda, mahsur kalma olaylarında, arama kurtarma çalışmalarında itfaiyeciler görev yapar. İtfaiyecilerin öncelikli görevi hayat kurtarmaktır. Bu yüzden itfaiye bir acil servistir ve diğer acil servislerle sürekli irtibat halinde olmak zorundadır.


İTFAİYECİLER ZAMANLA YARIŞIYORLAR İtfaiyeci yangından, alevden, dumandan korkmaz. Yangına hızla müdahale edebilmek için saniyeler içinde yola çıkar. Dakikalar içinde yangın mahalline ulaşır ve alevlerle savaşmaya başlar. İtfaiyenin yola çıkışı ile yangına müdahalesi arasındaki zaman diliminde, ulaşımın sağlanacağı yolun ne durumda olduğu belirleyici olabilmektedir. Yangının büyümeden söndürülebilmesi için erken müdahale edilmesi, bunun için de itfaiyenin olay yerine hızla ulaşabilmesi gerekir. Yolun açık olması hayati önem taşır. İtfaiye aracının geçeceği yola düşüncesizce park edilmiş araçlar yüzünden zaman kaybedildiği ne yazık ki karşılaştığımız durumlardandır. İtfaiye eri olmak için okunacak bölüm, ön lisans düzeyinde olan 2 yıllık Sivil Savunma ve İtfaiyecilik bölümüdür. Liseden sonra yerleştirme sınavı ile 2 yıllık ön lisans eğitimi veren eğitim kurumlarına kayıt olan itfaiyeci adayları Sivil Savunma ve İtfaiyecilik bölümünü bitirmelidir. İtfaiyecilerin son derece zorlu işe kabul sınavları hepimizin dikkatini çekmiştir. Erkek ya da kadın her itfaiyeci adayının öncelikle omuzunda kütük taşıyabildiğini, hortum kangalı ile birlikte koşabildiğini, önüne çıkan her engeli aşabildiğini kanıtlaması gerekir. İtfaiyeci olmanın temel koşullarını yerine getirip göreve başlayanları da ileri hizmet içi eğitimler beklemektedir. 

TÜRK İTFAİYECİLİĞİN TARİHİ Sürekli eğitimlerle, gerekli donatım ve yöntemlerle, teknolojik olanaklarla güçlendirilen itfaiyeciler, bir yandan yangınla mücadele ederken zor durumda kalmış, çaresiz insanların tek kurtuluş umudu olduklarının bilincine sahiptirler Bu sorumluluğu yüreklerinde hissederler. Yangından korkmak nedir bilmezler. Ne yazık ki itfaiyeciler de görev şehidi olabilir. Yangında çöken çatının altında kalıp şehit olan itfaiyecinin arkadaşları o anda yangınla mücadeleden başka bir şey yapamaz. İtfaiyeciler görevlerine devam etmeli, sönünceye kadar yangını kontrol altında tutmalı, yayılmasını önlemelidir. Onlar acılarını daha sonra yaşayacaklardır. İstanbul'da yaşanan depremlerin yol açtığı yıkımlar 1500’lü yıllarda evlerin taş yerine ahşaptan yapılmasına neden olmuştur. Fakat ahşap malzeme kullanımı yangınların çok hızlı büyümesine neden olmuş ve büyük hasarlar oluşturmuştur. Türkiye'de itfaiye teşkilatı ilk olarak 1714 yılında Osmanlı İmparatorluğu döneminde Yeniçeri Ocağı'na bağlı olarak 'Dergâh-ı Âli Tulumbacı Ocağı' adıyla kuruldu. Yeniçeri Ocağı'nın 1826'da kaldırılmasıyla yerine 1827 yılında ordu içinde 'Yangıncı Taburu' adlı itfaiye teşkilatı kuruldu. Bu birliğin yetersiz kalmasıyla 1884 yılında 4 kara itfaiye taburu 1887 yılında ise 1 deniz itfaiye taburu daha kurulmuştur. 

EDEBİYATTA TULUMBACILAR 25 Eylül 1923 tarihinde itfaiye hizmetlerinin belediyelere devredilmesiyle itfaiye teşkilatı günümüzdeki halini almıştır. Belediyelere bağlı olarak oluşturulan belediye itfaiyeleri, Türkiye'de yangın söndürme işleminden ve afetlerde ilk yardım, arama-kurtarmadan sorumlu kamu kurumlarıdır. İtfaiyecilik ve itfaiyecilerin hayatı edebiyatımıza da konu olmuştur. Nabizade Nazım, Türk edebiyatındaki ilk natüralist, tezli ve psikolojik roman denemesi olan, Servet’i Fünun dergisinde 1894 te tefrika olarak çıkan Zehra adlı eserinde bir tulumbacının hayatını yazmıştır. Türk romanında tulumbacılık konusunda yazılmış olan bu ilk satırlar, tulumbacılığı ve yangını yaşayarak değil dinleyerek kaleme alınmış olsa da her zaman değer taşıyacaktır. Gazeteci, romancı Ref’i Cevad Ulunay (1890-1968), ilk baskısı 1955’de yapılan "Sayılı Fırtınalar" adlı ünlü eserinde İstanbul Tulumbacılığı başlıklı bir bölümle tulumbacıların dünyasına göz atabileceğimiz bir pencere açmaktadır. Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun(1905-1975) kayıtlardan ve birinci el kaynaklardan yararlanarak hazırladığı "İstanbul Tulumbacıları" adlı eseri, İstanbul tulumbacıları ve İstanbul’un büyük yangınları hakkında başvurulabilecek bir kaynak olarak öne çıkmaktadır. Koçu’dan edindiğimiz bilgiye göre bugün kullandığımız itfaiye eri deyiminin yerine tulumbacılar arasında “uşak”, itfaiye kurumu oluştuktan sonra ise “nefer” sözü kullanılırdı. 

TULUMBACILAR KİMDİ ? Tanzimat'la birlikte devlet teşkilatı batılılaşırken 1868’de şehremaneti, belediye reisliği ve belediye daireleri kuruldu. İstanbul’da yangın söndürme işi karakollardaki tulumbacı takımlarının yanı sıra belediyenin görevleri arasına alındı. Belediye dairelerinde de tulumbacı takımları oluşturuldu. Tulumbacılar semtin hamal, ırgat, arabacı gibi, vücut yapıları bu meşakkatli işe dayanıklı gençlerinden toplandı. Bunlar kendi günlük işlerine devam ettiler, yangın çıkınca tulumbalarının başında toplandılar ve yangına koştular. Bu hizmetlerine karşılık, hemen hepsi bekar olduklarından barınmaları için koğuş yapıldı. Küçük bir aylık bağlandı, günde bir ekmekle yılda birer kat giysi verildi. Her türlü belediye vergilerinden muaf tutuldular. Yangına gitme kıyafetleri bir don, bir gömlek, başta bir keçe külah, yalın ayaklarında da bir tulumbacı yemenisiydi. Başlarına bir reis, bir de ikinci reis tayin edildi. “Daireliler” adını alan bu tulumbacılar semtlerine göre ayrıldılar: Fatih Daireliler, Üsküdar Daireliler, Beyoğlu Daireliler gibi. Belediye tulumbacıları ortaya çıkıp tulumbacılık askeri yapıdan ayrılınca İstanbul halkı da semtlerin, mahallelerin delikanlılarından, gözü pek gençlerinden tulumbacı takımları kurdu. Belediye tulumbacı teşkilatı, “başıbozuk teşkilat” halinde aynen taklit edildi. Koğuşlar yapıldı. Bu gençler de yangınlara aynı kılık kıyafetle koşuyorlardı. İlk zamanlarda tulumbacılar yangına bir don, bir gömlek gittikleri halde bunlar tek tip değildi. Sıradan iç donu ile çeşitli renklerde gömlekler, fanilalar giyiliyordu. Sonraları don, paça kısmı diz kapağı altından sıkılan “dizlik” denilen hususi bir şekil aldı. Fanilalar formalaştı. Hepsi aynı biçimde serpuş kullandılar. Zaman zaman ayaklarından yemenileri tamamen atarak yangına kar ve buz üstünde yalın ayak koştular. Yangın yerlerinde alazlanmış tahtalar, kızgın çiviler arasında yalınayak dolaştılar. 

TULUMBACILAR ARASINDA REKABET YAŞANIYORDU Tulumbacılık hevesi öylesine yayıldı ki, bugünün futbol kulüpleri ve taraftarları arasındaki rekabet, tulumbacılar ve taraftarları arasındaki mücadelelerin yanında sönük kalırdı. Tulumba mahallenin, semtin sembolü haline geldi. Yangına giderken ve yangın dönüşü koşular, yangını unutturacak kadar iddialı oluyordu. Bazen kanlı dövüşler yapılıyordu. Kayıkçı, arabacı, at sürücüsü gibi kimselerin yanı sıra esnaf gençleri, kalem efendileri, idadi talebeleri, yüksek mektep talebeleri, beyzadeler, paşazadeler Mahalle tulumbaları sandıklarına uşak yazıldılar. “Yangın var” sesi duyulunca hepsi koğuşlarına giderek giysilerini, üniformalarını atıyorlar, dizliklerini çekip formalarını geçiriyorlar ve yalınayak tulumba sandığının kolu altına girerek yangına koşuyorlardı. Türkiye’de tulumbacılık yapmış tek kadın olarak kayıtlara geçen Tulumbacı Bahriye, itfaiyecilik mesleğinin cinsiyeti olmadığını 1890’lı yıllarda göstermiş, kadın itfaiyecilerimizin öncüsü olmuştur.

İzmir İtfaiyesi arşivinden İzmirli Tulumbacılar


Türk İtfaiyesi köklü ve onurlu bir geçmişe sahiptir, 1714 yılında kurulan itfaiyemiz o günlerden bugünlere kadar gücünü artırarak vazgeçilmez kurumlarımızdan birisi haline gelmiştir. İlk itfaiyemizin 1714 yılının hangi günü kurulduğu tam bilinmediği için, 25 Eylül 1923 olan cumhuriyet dönemindeki kuruluş tarihi esas alınarak, 25 Eylül ve takip eden hafta İtfaiye haftası olarak kabul edilir. Bu günlerde her yıl yayın organlarında, okullarda ve çeşitli alanlarda İtfaiye haftasının anlam ve önemini içeren yayınlar, bilgilendirmeler yapılır. Halen görev yapmakta olan ve hizmet süresini tamamlayıp emekli olmuş tüm itfaiyecilerimizin İtfaiye Haftası kutlu olsun. Şehit itfaiyecilerimizin hatırası sonsuza kadar yaşasın.

 İtfaiyeci sözcüğünün etimolojik incelemesine yer vermek gerekirse Arapça'dan  iṭfāˀ إطفاء  "söndürme" sözcüğünden söndüren olarak türetilmiştir.

Vigiles (Roma İmparatorluğunda
Nöbetçi veya Bekçi
)
İnsanlar, ateşin doğada bulunduğu zamandan itibaren yangınların oluşturduğu yıkımlarla ve felaketlerle sürekli karşılaştıkları için yangın öncesi ve sonrası mücadele etmek üzere koşullara göre yangın söndürme örgütlenmeleri oluşturmuştur.  Tarih sahnesinde yazılı ve görsel kaynaklardan ulaşılabilen en eski itfaiye (Yangın Söndürme) kurumu, Antik Roma'da karşımıza çıkmaktadır. Roma İmparatorluğu'nda Romalı Marcus Egnatius Rufus kölelerini ücretsiz  bir şekilde itfaiye hizmeti sağlamak için kullanarak Roma İmparatorluğu'nun ilk Yangın Söndürme (itfaiye) kurumu olan Triumviri Nocturni (gecenin üç adamı anlamına gelir) kurmuştur. 


 Bu köleler yangınları söndürmek için bir araya gelerek kova zincirleri yöntemi ile müdahale ettiler. Bu itfaiye teşkilatının ayrıca ceza verme yetkisi de vardı. Yangın önleme kurallarını ihlal edenler görüldüğü yerde dövülerek bedensel ceza verme yetkisine sahip olarak sokaklarda devriye görevinde de bulunuyorlardı. İmparator Augustus döneminde ise , MÖ 24 yılında Antik Roma Kentinde yedi yangın söndürme istasyonuna 600 kişilik köle grubunu dağıtarak  kamu yangın söndürme (itfaiye teşkilatı) kurdu. Bu teşkilat zamanla  7000 kadar kölelerden ve Romalılardan oluşan "Corps of Vigiles" (Şehrin Bekçileri) bir örgütlenme olmuştur. Bu süreçte devriye gezen itfaiyeciler haricinde  yangın alarmını başlatmak için, nocturnus'ları (gece bekçisi)  şehrin önemli noktalarında nöbetleşme sistemini kullanıyorlardı. 

Özel olarak işletilen sistem etkisiz hale geldi, bu yüzden kendisini ve Roma'yı güvende tutmak için Augustus, Vigiles adlı yeni bir kamu itfaiye gücü kurdu. Augustus, yeni itfaiyecileri Mısır'ın İskenderiye itfaiyesinden sonra modelledi. Nöbetçiler, su taşıdıkları kovalar nedeniyle kendilerine verilen Spartoli veya "küçük kova arkadaşları" takma adlarıyla da biliniyordu. MS 6'da Augustus, kölelerin satışından %4'lük bir vergi aldı ve geliri yeni gücü kurmak için kullandı. İlk nöbetçi birlikleri Aediles ve Vicomagistri'nin komutası altındaydı. Sadece 6000 nöbetçi vardı ve hepsi köleydi.  MS 22'de binicilik rütbesinde olan praefectus vigilum ve subpraefectus tarafından komuta edildiler ve bir tribün tarafından komuta edilen yedi kohorta bölündüler. Genellikle tribünler kariyerlerine bir nöbetçi birliğine komuta ederek başlarlardı.  Her kohort, her biri bir centurion tarafından komuta edilen 70-80 kişiden oluşan yedi yüzyıla bölündü. Her kohort, şehrin on dört idari bölgesinden ikisinde devriye geziyordu. Kohortların büyüklüğü MS 205'te iki katına çıkarıldı. Nöbetçiler bu zamana kadar azat edilmiş adamlardan oluşuyordu. Nöbetçiler aynı zamanda hırsızlıkları takip eden ve kaçak köleleri avlayan bir gece bekçisi olarak da görev yapıyorlardı. Zaman zaman sokaklarda düzeni sağlamak için kullanılıyorlardı. En ünlü vaizleri Naevius Sutorius Macro, adamları İmparator Tiberius tarafından şehrin kontrolünü Sejanus'un askerlerinden geri almak için kullanıldıktan sonra Praetorian Muhafızlarının Valisi olarak Lucius Aelius Sejanus'un yerini aldı.

 


İtfaiyecilik ve itfaiyeciler hakkında ne kadar yazı yazarsak azdır. Ülkemizde itfaiyecilik 2016 yılından itibaren bir meslek olarak tanımlanmaya başlamıştır. Sırf para kazanmak geçim derdi için yapılmayan içinde kamuya hizmet bilinci olanların yapabileceği mesleklerin içindedir itfaiyecilik. Bu yüzden tekrar tekrar "Halen görev yapmakta olan ve hizmet süresini tamamlayıp emekli olmuş tüm itfaiyecilerimizin İtfaiye Haftası kutlu olsun. Şehit itfaiyecilerimizin hatırası sonsuza kadar yaşasın."

Hiç yorum yok

www.arkeoloji.biz. Blogger tarafından desteklenmektedir.