Header Ads


ATATÜRK VE CHARLES TEXİER: ANKARA NEDEN BAŞKENT OLDU?

 Ankara’nın Başkent Olma Süreci ve Tarihi

Ankara’nın Başkent Olmasının Nedenleri

Ankara’nın neden başkent olduğu sorusu üzerine Ankara tarihi ile ilgili kaynakların incelenmesi ile ortaya çıkan bilimsel kurgu denememizi sizlerle paylaşıyoruz. Atatürk’ün arkeoloji ile tanışması ve sonrasında tarihe duyduğu merakı ile ilgili kurgu hikayemizde Charles Texier ve Küçük Asya kitabı ile bir etkileşim kurgulanmıştır. Atatürk’ün kendi açıklamaları üzerinden Ankara, Hacı Bayram-ı Veli, Augustus Tapınağı konuları bu kurgunun içinde yer almıştır.


Texier Augustus Tapınağı Gravür

      Ankara'nın Ayazı

  Soğuktu ciddi derecede soğuk ayaza kesiyordu açıkta kalan yerleri. Güneş kendini daha ufuk çizgisi olarak gösterdiği alacakaranlıkla pazarlık saatindeydi o yüzden soğuk ayaza dönmüştü. Okul yıllarında aldığı derslerden az çok biliyordu ayazının namını ama burada bulunarak iliklerine kadar hissetmek gerçeğin ta kendisini yaşamayanın anlayamayacağı anlatmaya çalıştığında hissi yaşatamayacağı gerçeklik Ankara'nın ayazı burnunuzdan nefes aldığınızda burun kıllarının birer dikene dönmesini sağlayan aynı zamanda titretip kendinize gelmeniz gerektiğini hatırlatan ayaz onu okuduğu tarih kitaplarının sayfaları arasına tekrar sokmaya başlarken Güneş aydınlığı ile kendini göstermeye başlamıştı.



Ankara Augustus Tapınağı

Yabancı Dil Bilmek Ne Kadar Önemliymiş?

Okul yıllarında eğitimini aldığı Fransızcanın, içinde doymak bilmeyen dünyayı öğrenme ve anlama açlığına iyi geldiğini fark etmesiyle birlikte Fransızcasını ilerletmek hatta yanına bir kaç farklı yabancı dilde ekleyerek bu açlığı doyurmak için özel vakitler ayırmış hatta bazı ortamlar ve insanlar hoşuna gitmese bile o ortamlarda bulunmuş o insanlarla konuşmuşluğu da olmuştur. Sırf Fransızcasını ve Almancasını daha iyi bir duruma getirmek için bütün fırsatları değerlendirmeye çalışmıştır. Hatta bu yüzden kısıtlı olan parasını hiç acımadan kullanırdı. Bu açlığı dindirmeye faydası olacak Fransızcayı daha iyi ve daha çabuk öğrenmek adına İstanbul'da Kara Harp Okulu'nda okuduğu dönemlerde çok daha ucuza kalabileceği yerler varken Beyoğlu'nda Fransız bir kadının pansiyonunda kalarak hem kadınla hem de kadının arkadaşlarıyla Fransızca konuşabiliyordu. Konuşmanın haricinde ise Fransız kadın ona Fransız Elçiliği kuryelerinin getirdiği İttihatçıların Fransa Paris'te yayınladığı gazeteleri ve diğer Fransız mecmualarını okuma fırsatı yakılıyordu. Bu mecmualardan birini okurken, Ankara’da bulunan bir yazıtta önemli bir Roma imparatorunun vasiyeti ve yaptığı işlerin önemi ile ilgili bir yazı gördü. Ankara, onun aklında Fransızcaya hakim olmadan önce çoğunluğun düşündüğü gibi nasılsa, onun için de öyleydi. Fransızcayı çok iyi derecede okuyup anlayabilmeye başladığı dönemlerde okuduğu bir makale, Ankara’nın çoğunluğun düşündüğünün aksine bozkıra kurulmuş taşra bir yerleşim yerinden çok daha fazlası olduğunu fark etmesine ve Ankara ile ilgili gelecekte alacağı kararların başlangıcı olmasına neden oldu.

   Atatürk ve Ankara: Charles Texier’in Etkisi

Arkeolog Georges Perrot ve mimar Edmond Guillaume, III. Napolyon’un emriyle,1861 yılında Fransız Eğitim Bakanlığı tarafından Yunanistan ve Küçük Asya’ya bilimsel ve edebi araştırmalar için Osmanlı İmparator'luğuna  görevlendirildiklerinde, gezi güzergahları için ayrıntılı bir çalışma yaptılar. Bu çalışmaları sırasında gezi güzergahlarına Ankara’yı eklediler. Ankara önemli bir güzergahtı. Bu güzergahın önemli olmasının iki nedeni vardı. Birincisi: 1554 yılında, Kutsal Roma Germen İmparatoru I. Ferdinand’ın emriyle Anadolu’ya gönderilen Flaman Ogier Ghiselin de Busbecq’in Ankara’da Augustus Tapınağı keşfi ve daha sonrasında Fransız Félix Marie Charles Texier’in tapınak duvarlarına kazınan Res Gestae Divi Augusti’yi  iki kez 1833’te ve 1843’te Anadolu’ya gitme görevlerinden sonra Anadolu’da yürüttüğü ayrıntılı çalışmaları ve incelemelerini Fransızca Asie Mineure “Küçük Asya” adı ile üç ciltlik ayrıntılı ve kapsamlı bir ansiklopedik kitap olarak yayımlamasıdır. Bu bilgilere sahip olan Perrot ve Guillaume, Ankara’daki Augustus Tapınağı’nı ve yazıtın son halini görmek için Ankara’yı özellikle rotalarına eklemişti. Bu ilginin en büyük nedeni ise ilk Roma İmparatoru olan Augustus’un yaptığı işleri anlatan yazıt “Res Gestae” Roma’da Augustus’un anıt mezarının önünde bulunan iki sütuna takılmış iki bronz tablet üzerinde bulunmaktaydı. Bu bronz tabletler sonradan yok olmuş ama Busbecq’in Ankara keşfinin, Texier’in yakın zamanda yayımladığı kitapta bahsetmesi ile birlikte Ankara’daki Augustus Tapınağı duvarlarında kazınmış olan metnin dünya üzerinde bilinen en eksiksiz kopyası ve duvarlara kazınırken orijinalindeki bronz tabletlere benzemesi açısından arkeolojinin bir bilim olarak gelişip ilgi odağı haline geldiği 19. yüzyılda görülmesi gereken bir eser olarak ilgi çekiciydi. Arkeolog Georges Perrot ve mimar Edmond Guillaume, Latince metnin tamamını, Yunanca olanın ise bir kısmını not etmeyi başardıktan sonra bu araştırma ve incelemelerin sonuçlarını 1872 yılında “Exploration archéologique de la Galatie et de la Bithynie, d’une partie de la Mysie, de la Phrygie, de la Cappadoce et du Pont” adlı kitapta yayınladılar. Bu kitaptan alıntılanan Fransızca makaleyi okuyan Mustafa Kemal, Charles Texier’in Küçük Asya kitabının varlığından haberdar oldu. Ve ondan sonra Ankara’ya bakışı Türkiye Cumhuriyeti’ni şekillendirdi. 

Atatürk'ün Arkeoloji ile ilgili çalışmaları hakkında daha fazla bilgi için bu makaleyi de okuyabilirsiniz. Savaşta doğan müze: ANKARA ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ

    Yeni bir kitabı ilk eline aldığında göz atmak ve dizgi hatası, eksik sayfa olup olmadığını görmek için sayfaları dönen bir çark gibi hızlıca çevirmeyi ve birden durdurarak o duran sayfayı okumaktan büyük keyif alırdı. Bu hızlı çevirme sırasında ise kitaptan yayılan kağıdın ve mürekkebin kokusu ayrı bir keyif verirdi. Bu sefer açılan sayfada öyle bir cümle vardı ki  kendisi yazsa düşüncelerini bu kadar güzel ve açık ifade edemezdi.

Burada sanayinin gelişmesine engel olan en büyük zorluk, memleketi yönetenlerin de idare edilenlerin de yeni bir tarzı kabulden korkmalarıdır. Şehrin etrafındaki doğal su akışı çok elverişli olduğu halde, bunu harekete geçiren güç olarak kullanıp bir fabrika kurmayı, hiç kimse düşünmemiştir. Bu şekilde burada pamuktan, yünden, çok bol olan ketenden her tür kumaş yapılabilirken, bu iş ya elle yapılır ya da bunlar, ham madde olarak ihraç edilir. Geçen yüzyılda, burada çok sayıda yabancı kuruluşu varken, şimdi hiçbiri kalmamıştır. O zaman yirmi beş bin balyadan çok kumaş, çorap vb. gibi yünden yapılma eşya ihraç edildiği halde, bu ihracat şimdi beş bin balyaya çıkamaz. 

Tarih okumak artık onun için vazgeçilmez bir hale gelmişti. Arkadaşları ile sürekli bu öğrendiği yeni bilgileri ve tarihi olayları anlatıyor bu olaylar üzerinden tartışmalar oluşturuyordu. Daha da ilginç olanı Osmanlı İmparatorluğu şehirlerini, Anadolu'da yaşayan insanları tanımaya, yaşanan sorunları neden nasıl olduklarını öğreniyordu. Arkadaşları bazı zamanlar onun bu durumunu ihtiraslı bir aşık gibi değerlendirse de onun anlattıkları herkesin ilgisini çekiyordu.

Neden Ankara? Ankara’nın Tarihi ve Kültürel Önemi

Ve bu cümleyle birlikte Ankara daha fazla ilgisini çekmeye başlamıştı. Ankara ile ilgili okudukça tarihe ve arkeolojiye olan merakı daha da fazlalaşmış. Okudukça fikirleri olgunlaşmaya başlamıştı. Karyalı tarihçi Apollonius'u, Yunanlı Pausanias'ı, Strabon'u onların anlattıkları kralları, savaşları, ülkelerini nasıl yönettiklerini okudukça daha fazla bilgiye ulaşmak için günlüğüne notlar almaya başlamış hatta günlüğü neredeyse sırf bu insanların isimleriyle dolmaya başlamıştı. Ankara'ya hiç gitmemiş olsa bile artık Ankara'nın nasıl kurulduğundan tutun neler yenir neler içilire kadar birçok konuda bilgisi olmaya başlamıştı. Kendisi doğmadan 50 yıl önce gezilip görülen ve yazılan Ankara ile ilgili şu cümle okumanın yabancı bir dil bilmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Gitmediği, görmediği yerler hakkında en ince ayrıntılara kadar bilgi alabiliyordu. Çok yaşayan mı çok bilir yoksa çok gezen mi bilirin cevabı çok okuyan olarak çıkmaya başlamıştı.

Bütün bu felaketlere rağmen şimdiki Ankara şehri, Küçük Asya’nın yine en kalabalık şehirlerinden birisidir. Bu şehir, nispeten rahatlık içinde olmasını, iyi bir yerde olmasına borçludur. İklimi olağanüstü sağlığa elverişli, toprağı verimli ve özellikle tüyleri farklı bir güzelliğe sahip olan keçilerinin sayısız sürüleri, Botanik biliminde asıl adı Latince Rhamnus Tinctorius olan bir tür yabanî ünnâb ağacı, bu Ankara yöresinde çok iyi yetişerek meyvesi boyacılıkta kullanılmaktadır.

Hacı Bayram Veli Camii eski foto

Augustus Tapınağı ve Hacı Bayram-ı Veli Camii

Augustus Tapınağı ve Ankara hikayesi ile başlayan bu yolculuk, o kadar derine inmeye başlamıştı ki gerçekten arkadaşlarının dediği gibi ihtirasa tutulmuş bir aşık mı olmuştu? Bilgiler durmak bilmiyordu. Her okuduğu paragraf, her sayfa onu başka alanlara, başka medeniyetlere, başka düşüncelere taşıyordu. Yine Texier’i okurken, Augustus Tapınağı’nın yanındaki Hacı Bayram-ı Veli Camii’ne takılır ve Hacı Bayram-ı Veli’yi araştırmaya başlar. Müritlerine doğru İslam’ı anlatmaya çalışırken başına neler geldiğini okur. Padişah II. Murad’ın verdiği fermanda, Hacı Bayram-ı Veli’nin ve öğrencilerinin yalnız bilim ile uğraşmaları için, onların vergi ve askerlikten muaf tutulduğunu öğrendikçe daha da ilgisini çekmiştir. Çünkü son zamanlarda ulema diye dolaşanların yoksul halkı daha da yoksullaştırması dışında, bırakın bilimi, ilimi geliştirmeyi, cahillikleri eşekleri bile insan sıfatı yapmaya yetmişti

Hans Dernschwam adlı bir Macar araştırmacı, Osmanlı İmparatorluğu’nu kendi arzusu ile gezmek isterken kendisini I. Ferdinand’ın heyetinde bulur ve bu gezisini 16. yüzyılda kaleme aldığı satırlarda anlatır. Avrupa’nın bir dönem yaşadığı Katolik Kilise’nin yobazlığını şu cümlelerde okuduktan sonra, Avrupa’nın o karanlıktan ve yoksulluktan zenginliğe nasıl geldiğini daha iyi anlamaya başladı.

Üzerinde yazı yok. Türkler bu sütuna Baalks (Belkıs, Balkız) diyorlar. Bu aşağı yukarı “jungfrauhongk” (genç kız balı) demek. Güya bu taşı Hazret-i Süleyman dikmiş. Tabii bu doğru değil. Olsa olsa bu masalı bir komşu diğerine safiyane anlatmış olabilir. Zira Türkler tarih bilmezler. Çoğunluğun okuma yazması yok. İmamları da halka okudukları duaları anlatmazlar. Türklerin ibadet dili Arapçadır. Eskiden Türklerin bilgi adamları varmış. Şimdi yazıları yok. Bizde kiliselerde Lâtince ne kadar anlaşılıyorsa onlarda da Arapça o kadar anlaşılır.

 Ne kadar acıdır ki bu cümlenin yazıldığı zaman aslında Osmanlı İmparatorluğu'nun en zengin ve şaşalı olduğu Kanuni Sultan Süleyman zamanına denk gelmektedir. Avrupa'da reform hareketlerini destekleyen padişah kendi ülkesinin karanlığa doğru gittiğini fark edememişti.

Bereket versin ki, Tanrı, Türkiye’deki şurada burada mevcut Hristiyan toplulukları korumuştur. Hiç olmazsa bunlar papanın şerrinden uzak kalmışlardır. Zaten Türkleri Hristiyan yapmak mümkün değil. Biz kendimiz İncil’e sadık kalmamışız ki, anlaşmazlık içindeyiz. Gerçek dinden birkaç yüzyıl önce kopmuşuz ve papanın bizi ters yola sürüklemesine razı olmuşuz.

Félix Marie Charles Texier, 1802 yılında Fransa’nın Versailles şehrinde doğmuş ve 1871 yılında Paris’te ölmüştür. 1833 ve 1843 yıllarında Fransız Hükûmeti tarafından Anadolu’ya gönderilmiştir. Hem Hattuşaş’ı hem de Yazılıkaya’yı bulan kişi olması haricinde, seyahatlerini ayrıntılı ve kapsamlı bir şekilde anlattığı üç ciltlik ‘Küçük Asya’ kitabı nedeniyle arkeologlar için kılavuz gibidir. 

Texier, Mustafa Kemal’in Ankara’yı başkent yapma nedenlerini açıkladığı bir cümlede saklı olan tarih kitabının adıdır aslında. ‘Ben Ankara’yı coğrafya kitabından çok tarihte öğrendim’ derken, Texier’i okuduktan sonra Ankara ve Anadolu ile ilgili yazılar yazmış seyyahları araştırmaya başlamış ve yazdıklarını okumuştur. Özellikle Texier, kendinden önceki seyyahlar ve antik dönem yazarlarından bilgi vermesi açısından gerçek anlamda bir kılavuz eser yaratmıştır. ‘Beni Türkiye’ye en uygun merkezin Ankara olabileceğini düşünmeye iten ilk vesile çok eskidir ve tekniktir’ derken Atatürk, bu okudukları kitapları kast etmektedir. Cumhuriyet ilan edilmeden önce, 1923 yılında TBMM Hükûmeti Maarif Nezareti, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği ile ‘Küçük Asya’ kitabını eski harflerle basmıştır. Kitap, günümüz Türkçesi ile Enformasyon ve Dokümantasyon Merkezi Vakfınca 2002 tarihinde yeniden okuyuculara kazandırılmıştır. Charles Texier’in arkeoloji bilgisi yanında, toplum bilimci duyarlılığı ile olaylara yaklaşmış olması, ortaya çıkan kitaba ayrı bir değer katmaktadır.

İlk Yayın Tarihi: 2 Aralık 2022

Hiç yorum yok

www.arkeoloji.biz. Blogger tarafından desteklenmektedir.