Header Ads


Kendini İfade Etme ve Savunma Sanatı

 

Kendini Savunma Güdüsünün Kökenine Dair.


    İnsanın 300 000 yıl önce ortaya çıkmasından bu yana değişik zaman dilimleri içinde İnsan; beraberinde getirdiği yada sonradan kazandığı kişilik özellikleri ile yaşadığı döneme değer kazandırmış, gelişme göstermiş, üretime katkıda bulunup, tüketerek de doğal kaynakların azalmasına sebebiyet vermiştir. Tüm bu tarih boyunca değişmeyen başlıca unsurlardan biri, İnsanın kendi doğrularını karşıdakine kabul ettirebilme çabasıdır. Çoğunlukla şahsi çıkarlarımız yada sevdiğimiz bir durum yada kişi ile ilgili kendi değer yargılarımızı bir kenara bırakıp, nesnel olarak bakıldığında kendimizin dahi yanlış olarak niteleyip, mücadele vereceği bir durumda bile bazen yanlışı savunabiliyoruz maalesef, çünkü insanız ve varoluşumuzda böyle bir kusur var belkide.

    Savunma kavramını kökeni itibariyle, temel olarak sivil ve askeri savunma olarak ayırmak doğru olacaktır kanaatindeyim, bu temel sınıflandırmanın yanı sıra, bu yazıda bahsetmek istediğim; kişinin kendi kendini karşıt bir fikre karşı savunma ve kabul ettirebilme güdüsüdür, ailemizi, sevdiklerimizi ve yurdumuzu fiziki olarak savunmanın yanı sıra ideolojimizi, düşüncelerimizi ve isteklerimizi karşımızdakine kabul ettirebilmek adına yaptığımız konuşmalarda savunmadır aslında, savunma ihtiyacına karşıt görüş yada daha fazlasını isteyen insanın bu uğurda harcadığı çaba neden olmaktadır.


                                                   Resim 1: Akhilleus'un Hektor'u Öldürmesi Sahnesi

    Tarihsel sürece bakacak olursak, MÖ. 1274 yılında Hitit Devleti ile Mısır Devleti arasında tarihteki ilk savaş(Bazı kaynaklarda ilk savaş deniliyor olsa da Ünlü Akad kralı Sargon'un bu tarihten daha erken tarihlerde bir çok savaşa katılarak ilk imparator unvanını aldığı bilgisini vermek yerinde olacaktır.) , ilk barış ve ilk antlaşma yapılmıştır, bu savaş aslında savunma için yapılmış bir savaştır, yani savunma ihtiyacı, savaşı beraberinde getirmiştir. Doğal sınırlarını korumak adına savaşma isteği ortaya çıkmıştır ki aynı durumu insan içinde düşünebiliriz, bizde kendi sınırlarımızı korumak adına çoğu zaman yanlış olsa dahi bencilce davranmıyor muyuz? Bu savaştan hemen sonra Hitit Kraliçesi Puduhepa, Mısır Kralı ve Kraliçesi ile diplomatik ilişkiler yürütmüş ve Kadeş Barış Antlaşmasındaki mührü ile tarihteki yerini almıştır. İnandıklarını ve tarihin de gösterdiği şekli ile doğru olanı savunmuş ve diplomatik bir dille bunu Mısır Kral ve Kraliçesine daha barışçıl bir dünya yaratmak adına kabul ettirmiştir. Bu savaştan sonra; arkeolojik bulgularında ortaya koyduğu üzere yaklaşık 90 yıl sonra Yine Anadolu coğrafyasında bu sefer Troya savaşı baş göstermiştir, konumuz ile ilgili olan kısmı bu savaşta etkin roller üstlenmiş Odysseus ve Alexandros(Paris) karakterleridir, Odysseus hitabet sanatını bilen, çoğu zaman inandığı şeyleri karşısındakine hızlıca kabul ettirebilen bir söz ustasıyken, Troyalı Alexandros istediğini elde etmek adına her yolu mubah gören, yanlışlarını dahi kabul ettirebilme adına bu yanlışları körkütük savunan zayıf bir karakter olarak karşımıza çıkar. Odysseus; Troya Savaşına katılmak istemeyen, bu yüzden kadın kılığına dahi girmiş Akhilleus'u söz sanatlarındaki ustalığı ile ikna etmiştir, Homeros'un yazdığı düşünülen İlyada kitabında Odysseus'un bu yeteneğini birçok bölümde görmekteyiz, Alexandros ise sürekli olarak Helene'i ne kadar çok sevdiğinden dem vurup, bir ulusun ağır acılar çekmesine sebep olmuş ve bu süreçte kendini haklı göstermek adına büyük "Aşkı"ndan bahsedip durmuştur. Fakat yukarıda bahsi geçen iki karakterde istek ve düşüncelerini kabul ettirebilmekte ciddi başarı sağlamışlardır.


                                 Resim 2: Sokrates'in Ölümü Sahnesi (microdestek.com.tr adresinden alınmıştır.)

    Konumuz ile ilgili bir diğer tarihi detay; MÖ. 4 . yy'ın başlarında meydana gelmiş "Sokrates'in Savunması" olayıdır. Bu süreçte Sokrates'e -Gençleri doğru yoldan ayırmak ve devletin tanrılarına inanmayıp, bu tanrıların yerine yeni tanrılar koymak- suçlamaları atfedilmiş, Sokrat'a bu suçu yükleyen özellikle Meletos'un bu savunma yapılırken ki beyanları konumuz ile ilgili çarpıcı bilgiler ortaya koymaktadır, Sokrates'in bir köleye sadece sorular sorarak bir geometri sorusu çözdürdüğünü biliyoruz, ünlü filozofun bu metodolojisine İroni ve Maotik adı verilmektedir, karşısındakine hiçbir şey bilmiyor muşçasına, onun fikirlerini sözlere döküp(İroni), doğru sorular ile cevabı doğurtma(Maotik) yöntemini kullanan Sokrates,savunmasında da bu metodolojiyi kullanmış, Meletos' a sorduğu sorular ile doğruya ulaşmaya çalışmış fakat başarılı olamamıştır, çünkü inançlar üzerinden yürüyen ideolojiler ve bunun yarattığı korku olgusu günümüzde olduğu gibi antik çağlarda da aklın önüne geçmeyi maalesef başarmıştır. Meletos savunduğu fikri yani Sokrates'in suçlu olduğu suçlaması, Sokrates'in savunması sırasında birçok kez çürütülmüştür, fakat Meletos savunduğu yanlış ideolojileri savunmaktan vazgeçmemiştir, nato kafa nato mermerdir çünkü, Sokrates'in Savunması işe yaramamış, baldıran zehri ile öldürülmesine karar verilmiştir sonunda. Tarihin bize gösterdiği haliyle Sokrates iddiaların asılsız olduğunu söylemekten vazgeçmeyip kaçma teklifini de reddedip canından olmuştur. Ölüme rağmen, kaçabilecek durumdayken kaçmayışı erdemli bir davranış olarak tarihteki yerini almıştır.

    Anlattığım üzere İnsanlık tarihi boyunca kendi doğrularını aslolan almış, nesnel düşünmekten uzak insanoğlu, maalesef her dönem var olmuş ve var olmaya da devam edecektir, kendimizi bu zaaftan kurtarmak adına, "Hiç kimse mükemmel değildir" ve Anadolu'da yaygın olarak kullanılan "Hatasız Kul Olmaz" özlü sözlerini benimseyip daha tarafsız bir bakış açısı kazanmamızı umut ediyorum.

Hiç yorum yok

www.arkeoloji.biz. Blogger tarafından desteklenmektedir.